AKP-MHP Kavgası ve Muhalefet-III

Büyük bir felaket ülkenin üzerine üzerine gelirken CHP (1) neredeyse paramparça olmuş durumdadır. Hem kendisi hem de ülke oldukça savunmasız durumdadır. CHP yönetimi affedilmez büyük “günahlar” işlemiş ve bu günahlar hem parti hem de ülke için büyük bir ceza olacağa benzemektedir. CHP adım adım felakete doğru gitmektedir ve mevcut durumu ile yönelimi değişmediği taktirde, giderek küçülmesi ve bir çok parçaya bölünerek etkisini yitirmesi mümkündür. Bunun nedeni partinin sürekli olarak  yetersiz liderler tarafından yönetilmesidir. Türkiye siyasetinde hiçbir problem “CHP problemi” kadar büyük ve ağır değildir. Çünkü CHP potansiyeli çok yüksek bir parti olmasına karşın çok cüce bir politikaya sahiptir!

AKP-MHP Kavgası ve Muhalefet-III

AKP-MHP Kavgası ve Muhalefet-III

Kemal Erdem

CHP

Büyük bir felaket ülkenin üzerine üzerine gelirken CHP (1) neredeyse paramparça olmuş durumdadır. Hem kendisi hem de ülke oldukça savunmasız durumdadır. CHP yönetimi affedilmez büyük “günahlar” işlemiş ve bu günahlar hem parti hem de ülke için büyük bir ceza olacağa benzemektedir. CHP adım adım felakete doğru gitmektedir ve mevcut durumu ile yönelimi değişmediği taktirde, giderek küçülmesi ve bir çok parçaya bölünerek etkisini yitirmesi mümkündür. Bunun nedeni partinin sürekli olarak  yetersiz liderler tarafından yönetilmesidir. Türkiye siyasetinde hiçbir problem “CHP problemi” kadar büyük ve ağır değildir. Çünkü CHP potansiyeli çok yüksek bir parti olmasına karşın çok cüce bir politikaya sahiptir!

CHP bütün ideolojik ve politik koordinatlarını kaybetmiş durumdadır ve bu durum onun tarihsel bir kapana sıkışmasına neden olarak, olayların arkasından tarihsel olarak sürüklenmesine neden olmaktadır. Bu sürüklenme de kendisini çok farklı bir şekilde göstermektedir: Yetersiz liderlik ile parti kadro ve tabanının bir çok farklı dünya görüşüne bölünmesi. Bu durum bizzat CHP’nin tarihsel krizinin sonucudur. Ama “CHP’nin tarihsel krizi” ne ile karakterizdir?

CHP’deki krizin temel nedeni ideolojiktir. Bu ideolojik krizi bir türlü doğru bir şekilde çözemeyen parti, tarihsel gelişmeleri, dönemeçleri ve güç ilişkileri ile felaketten çıkış yolu noktasında hep yanlış kararlar vermektedir. Parti bilinç eksikliğinden dolayı sürekli bir olumsuz uçtan diğer uca savrulmaktadır ve bütün bunlar bir zaman kaybına neden olmaktadır.

CHP’nin son iki dönemini ele alırsak (Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu),bu iki dönemin  farklı biçimler içerisinde aynı hatalara sahip olduğunu görürüz. Deniz Baykal dönemi ulusalcı sekterizm ile karakterizeyken, Kemal Kılıçdaroğlu dönemi, liberal sapma ile karakterizedir. Baykal CHP’nin ulusalcılığını bütün topluma dayatmak isterken ve esnek politikalar geliştirmekten kaçınırken, CHP’yi de geniş kitlelerden tecrit ederek zayıf düşürüyordu. Stratejik ve taktik yetersizlik de buna eklenince parti patinaj yapıyordu.

Kemal Kılıçdaroğlu, Baykal CHP’sinin bu ulusalcı sekter tarafını değiştirmek ve CHP’yi muhafazakar alana kadar genişleterek büyütmek isteyen bir politika geliştirdi. Bunu yapabilmek  için liberal davranmak gerekiyordu. Ama Kılıçdaroğlu doğru liberal politik açılımı yanlış uyguladı. Bu politikayı parti dışına doğru uygulayacağına, hem dışa hem de içe doğru uyguladı. Partiyi sosyal demokrat ilkeler doğrultusunda dönüştürüp ve  arındıracağına, muhafazakar ve milliyetçi unsurları liberal açılım temelinde parti içine alan bir politika izledi. Bu milliyetçi ve muhafazakar unsurlar ise partinin kimliğinin sağa doğru değişmesine neden olarak CHP’nin sosyal demokrat yönde evrim geçirmesine engel oluşturdu. Parti içerisindeki bu eksen kayması, muhafazakar siyasetin tabana da sirayet etmesine neden olarak Ekrem İmamoğlu fenomeninin oluşmasına neden oldu. Muhafazakar siyasetin parti içinde bu yayılması, parti yönetiminin bir kriz anında devrilmesine neden oldu.

Ama çok tehlikeli olan başka bir şey yine oldu.

CHP içindeki bu politik eksen kaymasını MHP ile İYİ Parti farkederek, kendi stratejileri doğrultusunda işlemeye başladılar. Ekrem İmamoğlu’nun CHP içindeki yükselişi Bahçeli ile Akşener’in eseridir. Bu ikisi CHP’yi sağa doğru çekerek ve etki altına alarak bir yandan DEM Parti’den öte yandan da AKP ile taktik bir yakınlaşmadan uzaklaştırmak ve böylece karşı-kampın saflarını dağınık tutmak ve hatta İmamoğlu aracılığıyla CHP’yi olası bir MHP-İYİ Parti-CHP koalisyonuna çekmek istemektedirler. Bu noktada MHP-İYİ Parti ile yapılacak bir koalisyon aynı zamanda son koalisyon olacak ve Türkiye daha önce de belirttiğimiz gibi felakete sürüklenecektir.

MHP ile İYİ Parti’nin en büyük korkusu, CHP ile DEM Parti’nin tek bir blok oluşturarak, AKP ile bir taktik yakınlaşma içerisine girerek, milliyetçi politikayı tecrit etmesidir. Bu politika MHP-İYİ Parti çizgisinin başarısızlıkla sonuçlanmasına ve darbe mekaniğinin ise zayıflamasına neden olacaktır. Bundan dolayı CHP’yi sağa çekmek için her yola başvurmaktadırlar. CHP’yi zayıflatmak ve zayıflatarak kendi hegemonyaları altına almak, bu iki partinin temel politikasıdır. Bunun için de 2019’da elde edilen büyük şehir belediyelerinin CHP tarafından kaybedilmesi için canla başla mücadele etmektedirler. Çünkü böyle bir kayıp, CHP’nin daha da karışarak zayıflamasına ve bağımsız bir politika geliştirememesine neden olacaktır. Yüzünü sola dönen, güçlü bir CHP, MHP-İYİ Parti darbe mekaniğinin başarısızlığına neden olacaktır. Bundan dolayı MHP-İYİ Parti , CHP’yi zayıflatan bir politika izlemektedir.

CHP’nin daha da zayıflamasına neden olan başka bir durum yine vardır. Türkiye’nin iç siyasetinde, büyük güçlar arasında (AKP, MHP, DEM Parti ve CHP) sadece CHP “sert güçler”den mahrum durumdadır. AKP komplolar ve Tek Adam Yönetimi ile devletin kolluk güçlerinin önemli bir kısmını kendi “özel askeri gücü” haline getirmiş durumdadır. MHP yine paramiliter güçler, devlet içindeki kadrolaşmalar ve mafya örtüsünü kullanarak bu askeri güçleri oluşturmaktadır. DEM Parti zaten KCK sisteminin bir parçasıdır ve bu partide siyaset yapanlar KCK sisteminin ideolojik ve politik kodlarını bilerek yaparlar. Kürt kadın siyasetçi Leyla Zana, Kürt yasal hareketi ile yasadışı hareket arasındaki ilişkiyi taktire şayan bir şekilde tek cümlede özetlemiştir ve bu sözleri geçmişte çok eleştirilmesine karşın bir gerçekliğin dolaylı ifadesiydi:” Gerilla” demiştir “Kürt halkının sigortasıdır!” Bu sözden daha muhteşem bir şekilde genel olarak Kürt siyaseti özetlenebilir mi?

Kısacası bütün büyük siyasi güçlerin arka planda yasal hareketi desteklediği “sert güçleri” olmasına karşın, CHP özellikle de AKP-Cemaat ittifakının Ergenekon Komplosu’nda Kemalist subayları bastırmasından ve 15 Temmuz Komplosu’nun ardından da büyük oranda tasfiye etmesinden sonra, bu sert güçlerden mahrum kalarak bir tarihsel kapana sıkışmıştır. Ergenekon Komplosu öncesinde Ordu’nun laik ve Atatürkçü yapısı, CHP ve toplumda bu değerleri paylaşan geniş bir kesim için bir toplumsal kalkan niteliği taşırken, bu subayların tasfiyesinden sonra, bu kesimler tamamen savunmasız hale gelmişlerdir. Üstelik bu tasfiyeler olurken CHP yönetimi sadece bakmakla yetinmiş ve bugün yaşanan felaketi hazırlayan faktörlerden birisi olmuştur. Ülke , bölge ve dünya kaosu iç içe geçerken, CHP’nin bu kaosa sert güçlerden mahrum olarak girmesi, onun parça parça olmasıyla sonuçlanacaktır.

CHP ve bununla birlikte ülke için tek çıkış yolu, CHP yönetiminin bu tarihsel ihtiyacın ayırına varması ve “kendisinden uzakta ama kontrol altında” bu sert güçleri yaratacak ve dolaylı olarak rejimin üzerine salacak bir hareket tarzı oluşturmasıdır. CHP bu olanağı ise ancak ve ancak Türkiye Devrimci Hareketi içerisinde bulabilir. Kaldı ki Atatürk Gençliğe Hitabe’de çok görkemli bir şekilde bu problemi ele almış ve ülke içinden geçtiğimiz duruma benzer bir duruma düştüğü zaman, bir savaş düzenine geçilmesini öğütlemiştir. Ama CHP yönetimi, ülke AKP ile MHP’nin acımasız çarkı arasına girerken sadece ve sadece politik saflığa sarılarak ve ülkede demokrasi varmış gibi yaparak, AKP ile MHP’ye adeta yardım etmiştir!

Bugün Devlet Bahçeli ile Meral Akşener’in uygulamış olduğu şeytanca siyasetin kırıntısı maalesef CHP’li liderlerde bulunmamaktadır. Özellikle Bahçeli, bütün eleştirilere karşın, ısrarla AKP’yi destekleyerek ve karşılığında devlet içinde kadrolaşma elde ederek, siyaset için çok gerekli olan şiddet unsurunu elde etmek için çaba sarfetmektedir.Ama CHP yönetimi ise “uslu olmayı” bir erdem gibi kabul ederek ve politik saflığının kat derecesini sürekli arttırarak bu politik saflığın (bunun için çok özür dilerim ama söylemem lazım) “politik aptallık” ile birleşmesine neden olmaktadır. Ülkenin içsavaşa sürüklenmesi, iki kere ikinin dört etmesi kadar kesinken, bu içsavaş gelip çattığı zaman CHP’nin iktidar olacağını sanan kişi, Kurtuluş Savaşı’nda Kuvayi Milliye Ordusu olamadan emperyalist işgalin son bulacağını sanan (ağır konuşmak istemiyorum!) mahlukatlarla aynı zihniyete sahiptir! Bu aptalca siyaset artık son bulmalıdır!

Bugünkü duruma gelirsek eğer, CHP’nin bir AKP-MHP kavgasında nasıl bir tavır alması gerekir?

Hem MHP-İYİ Parti bloku hem de AKP bloku, kendi stratejik hedeflerine ulaşmaya çalışırlarken, CHP’nin tarafsız kalmasını ve hatta MHP-İYİ parti blokunda olduğu gibi, mümkünse kendilerine yamanmalarını istemektedirler. Bahçeli ile Akşener ikilisi, İmamoğlu üzerinden CHP’yi içten bölerek, bir Özel-Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu bölünmesini fiiliyatta yaratmış durumdadırlar. Bu bölünme AKP’ye  yarıyor gibi görünse de, Erdoğan bu bölünmeden pek memnun değildir. Hele de CHP’nin İmamoğlu’na doğru kaymasını  hiç istememektedir. Çünkü İmamoğlu’nun çok kritik bir anda MHP-İYİ Parti blokuna yanaşarak ve bir MHP-İYİ Parti-CHP blokunun oluşmasına neden olarak, AKP’ye büyük bir darbe vurma olasılığından korkmaktadır. Bu olasılık ABD ile İngiltere’nin İmamoğlu’nu, Bahçeli ile  Akşener’e doğru itme müdahalesi ile daha da kuvvetlenebilir. Bundan dolayı Erdoğan İmamoğlu’nun üzerinde yargı kılıcını sallayarak, böyle bir tehlikede onu yargı aracılığıyla siyaset dışına itecektir. Erdoğan İmamoğlu operasyonunun, bir Bahçeli-Akşener operasyonu olduğunu çok iyi bilmektedir. Erdoğan CHP’nin ya Kılıçdaroğlu ya da Özgür Özel’in yönetimi ve denetimi altında olmasını istemektedir. Çünkü bu sonuncuları hem MHP’ye hem de DEM Parti’ye eşit mesafededirler ve hatta belki DEM’e biraz daha yakındırlar, ki bu pratikte sorun yaratmamaktadır. Çünkü DEM ile CHP’nin arkasında, MHP ve İYİ Parti’de olduğu gibi büyük devletler yoktur ve  bu durumda da  bu partilerin AKP rejimi tarafında kontrolleri daha da kolaydır.

Şu anda dış güçler ile iç güçlerin ilişkisi şu şekilde oluşmuş durumdadır:

1-ABD, İngiltere, NATO, MHP, İYİ Parti ve bunlara yamanması için çaba sarfedilen İmamoğlu.

2-Rusya, Çin, İran,Suriye,Irak, KDP, AKP.

Bütün dış güçlerin Türk iç siyasetinde destekledikleri partiler ve güçler bellidir. Bir tek CHP ile DEM Parti’nin böyle bir dış destek alma gücü yoktur ve bu durum onların belirli bir politik alana hapsolmalarına neden olmuştur.

Bir AKP-MHP kavgasında CHP’nin normalinde, DEM Parti’nin yapmış olduğu gibi, elini ve kolunu kaptırmadan, AKP’ye doğru taktik bir şekilde yaklaşması gerekmektedir. Bu yakınlaşma aynı zamanda onun DEM Parti ile yakınlaşmasını da kolaylaştıracaktır. CHP ile DEM’in AKP karşısında ortak bir tutum geliştirmesi, her ikisinin AKP karşısında daha dirençli olmasını getirecektir. Ayrı ayrı her biri rejim için birer kolay lokma olacaklardır. Elbette ki bu politikanın da bir stratejik hedefi olacaktır ve işin sonunda iktidarın ele geçirilmesiyle sonuçlanmalıdır.

Peki böyle bir politikanın içeriği ne olmalıdır?

CHP ile DEM Parti’nin, bir yakın dönemli bir de uzak dönemli olmak üzere iki hedefi olmalıdır. Kısa dönemli hedef, AKP’nin MHP’yi bastırmasına ve İYİ Parti’nin de ezilmesine yardım etmektir. Ama bundan AKP’ye direk yardımı anlamamak gerekir. Sadece ona “rahat çalışması” için alan yaratmak gerekir. Bu noktada CHP ile DEM Parti AKP’ye seçim sisteminin değişmesi noktasında yani barajın yüzde 40’a düşürülerek, “AKP’nin MHP vesayetinde” kurtulması için yardım etmelidir. Ama AKP’nin Anayasa’nın başka maddelerini de bu seçim sistemi ile birlikte değiştirmek istemesine ise blok olarak karşı çıkmalıdırlar. Çünkü AKP’nin niyeti hepsini aynı anda mümkünse geçirmektir. Bunun için tek seçim sisteminin değişmesini istemeyecektir. Ama CHP-DEM Parti bloku direnerek buna onay vermemeli ve tek seçim sisteminin değişmesi için onay vermelidir. AKP’nin bunu reddetmesi halinde de onu “şeriat gizli ajandası” olduğu noktasında teşhire tabi tutmalıdır. Kaldı ki AKP bu seçim sistemi değişikliğine mecburdur ve er ya da geç CHP ile DEM’in kapısını çalacaktır.Çünkü AKP seçim sistemini değiştirmeden asla MHP’yi karşısına almayacaktır. Bunun için bu değişikliği yapmak için muhalefet ile anlaşmak zorundadır.

CHP ile DEM  AKP’yi MHP üzerine sürerken elbette oturup beklemeyeceklerdir. Bu kavga sırasında büyük bir toplumsal cephe örmeye çalışarak ve bütün kitle örgütleri içerisinde çalışarak ve de azami yakınlaşma içerisine girerek güç biriktirmeleri gerekmektedir. Bu güç birikimini eğer sert güçlerin örgütlenmesiyle de birleştirirlerse, AKP MHP’nin işini bitirip demokratik muhalefete döndüğü zaman, oldukça güçlü ve dirençli olacaklardır. Üstelik bu güçlenmelerini başka bir diplomatik olanak ile de birleştirmelerinin önü açılacaktır: NATO’nun içteki dayanağı olan MHP çökünce, AKP’nin daha da Doğu’ya kaymaması için içerideki bu blok, özellikle  AB üzerinden Batı’nın desteğini kısmi olarak elde edebilir. MHP’yi AKP’ye boğdurmak demek, Batı’nın Türkiye planlarını da boğdurmak demektir.

Demokratik Muhalefet (CHP-DEM bloku) AKP karşısında tek savunma değil ama saldırı politikası da uygulayarak, iktidarı ele geçirme perspektifi ile hareket etmelidir. Bu noktada KCK sisteminin sert güçleri, Türkiye devrimci hareketi ile birlikte Türkiye içlerine doğru ilerleyerek bir bütün olarak Demokratik Cumhuriyet’in güçlerine dönüşebilir. Bu da iktidara gelmenin garantisi olur. Aksi taktirde Cumhuriyet tarihinin en büyük yenilgisi ortaya çıkacaktır. İçine girilen konjonktürde CHP, sert güçlerin oluşturulmasının zorunluluğunu anlamadıkça asla güçlü bir stratejik ve politik pozisyona sahip olamayacaktır.

Peki CHP içerisinde bu karmaşık tabloyu okuyan bir liderlik var mıdır?Yok olduğunu herkes biliyor! Bundan dolayı CHP’nin paramparça olması kesindir. CHP tarihsel bir ikilem içerisine girmiştir: Ya Atatürk’ün in Gençliğe Hitabe’deki öğüdüne uyarak yeni bir Kurtuluş Savaşı örgütleyerek ve bu temelde yeni bir siyasi ve askeri  oluşuma giderek kendisi ile birlikte Türkiye’yi de kurtaracaktır. Ya da bu görevleri yerine getirmeyerek tedrici olarak küçülecek ve tarihsel olarak tasfiye olacaktır!

Dipnotlar:

1-Bu uzun yazı 31 Mart yerel seçimlerinden önce kaleme alındı. Bu seçimlerde alınan sonuçlar CHP'nin temel sorunlarını gizlememelidir. Bundan dolayı bu yazıda yapmış olduğumuz CHP tespitlerinin aynen arkasında bulunuyoruz. Bu nokta ile ilgili olarak çok kısa bir zaman önce yazdığımız "Yerel Seçimlerin Politik Kodları" adlı makaleye bakılabilir.