AKP-MHP Kavgası ve Muhalefet-Son
Stratejik öncelik sorununun doğru ele alınması öncelikle Demokratik Cumhuriyet söylemini gerektirir ve bu söylem temelinde bu sorunu ele almak gerekir. İçinden geçtiğimiz süreçte PKK’nin Stratejik öncelik meselesi ile AKP-MHP kavgası arasında direk bir ilişki sözkonusudur. PKK’nin bu meselede kesinlikle hata yapma marjı ve lüksü yoktur.
PKK ve DEM Parti-II
Kemal Erdem
Şimdi de kısaca stratejik öncelik sorununu ele alalım.
Stratejik öncelik sorununun doğru ele alınması öncelikle Demokratik Cumhuriyet söylemini gerektirir ve bu söylem temelinde bu sorunu ele almak gerekir. İçinden geçtiğimiz süreçte PKK’nin Stratejik öncelik meselesi ile AKP-MHP kavgası arasında direk bir ilişki sözkonusudur. PKK’nin bu meselede kesinlikle hata yapma marjı ve lüksü yoktur.
Stratejik öncelik sorunu ile güçlerin ekonomisi ilkesi arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Stratejik önceliği, karşımızdaki düşman güçlerini kendi düzeyimize uygun hale getirmek temelinde ele alıyoruz. Bir yandan düşmanları zaman içerisinde sıraya koyarken, öte yandan da onlarda bir güç indirimi yapmaya çalışıyoruz. Bunun için savaş ile diplomasinin birlikte ya da iç içe geçtiği karmaşık bir taktik bütünlük sistemi kullanıyoruz. Böylece yaklaşık olarak düşmanları kendi gücümüz ile uyumlu hale getirerek, onlara vuracağımız darbenin ölümcül olmasını hedefliyoruz.
Stratejik önceliğin iki önemli problemi bulunmaktadır. Bunladan ilki bu önceliğin doğru belirlenmesi, diğeri de bu önceliğin dışındaki cephelerin doğru ele alınması ya da manevraların doğru yapılmasıdır. Stratejik öncelik ile manevraların doğru yapılması karşılıklı olarak birbirlerini besleyen süreçler olarak, genel güç dengesi üzerinde etkide bulunurlar.PKK Barış Süreci’nde bu ikisini de yanlış yapmıştır ve en büyük tehlike içine girilen süreçte de aynı hataları yaparak, özellikle Kuzey Kürdistan’da Kürt halkının savunmasız kalmasına neden olarak soykırıma uğramasıdır.
AKP’nin Kürt Hareketi ile bir ateşkes ve yumuşama aramasının nedenlerini yukarıda belirttik ama peki PKK bunu niçin istemektedir?
Barış Süreci’nde PKK’nin Kandil Yönetimi (Abdullah Öcalan değil), PKK’nin stratejik öncelik problemini yanlış ele aldı. AKP ile olan Barış Süreci’ni yine AKP ile kapsamlı bir savaşa hazırlanmak için kullanacağına ve bu temelde İran ile ilişkileri ateşkesten diyaloga geçmek ve KDP ile ilişkileri de Rojava üzerinden yumuşatmak için kullanacağına, çok farklı ve gerçekçi olmayan bir şekilde kullanmak istedi.
Umutsuz bir şekilde AKP ile anlaşma arayıp ve İran ile kapsamlı bir savaşa tutuşmak istedi. Erdoğan’ın ısrarla barıştan kaçınması ve 7 Haziran seçimlerinden sonra savaşı tekrar başlatması karşısında hiçbir zaman İran cephesini açamadı. Rojava’yı tek başına elinde tuttuğu için ve bütün güçlerini Rojava’ya bağladığı için Erdoğan savaşı başlattığı zaman da gerekli karşılığı veremedi. Kısacası PKK bütün planları yanlış yaptı.
Bugün PKK açısından en büyük sorun, sürecin karakterini doğru anlayıp anlamadığı noktasında düğümlenmektedir. Hareket’in bir MHP tehlikesini görüp görmediği bir soru işaretidir. Eğer PKK AKP ile bir anlaşmayı, Rojava’da kısmi bir güçlenmek için ve İran ile de ateşkesin devamı için kullanırsa bu onun için büyük bir stratejik felakete dönüşecektir!
PKK açısından Türkiye’de iktidar bloku içerisinde yani AKP-MHP bloku içerisindeki kavganın gelişim yönü ile onun bölge politikasının çerçevesinin belirlenmesi arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. AKP’nin rejimini koruması durumunda PKK’nin stratejik mevzilenmesi farklı olacak, MHP’nin odağında bulunduğu bir iktidar durumunda ise bu mevzilenme farklı olacaktır. Üstelik bu farklılık herhangi bir farklılık değil, AKP ile MHP iktidarlarında bu farklılık, farklı kamplara taktik olarak yakınlaşma şeklinde olacağı için, çok riskli ve oldukça hassas bir yapıya sahiptir. Neredeyse milimetrik politik adımların atılması sözkonusudur.
AKP-MHP kavgasındaki temel zorluk, bu kavganın nasıl sonuçlanacağını şimdiden kesin olarak bilmemekten kaynaklanmaktadır. Her iki tarafın güçlü ve zayıf tarafları bulunmaktadır ve her iki tarafın da kazanma ihtimali oldukça güçlü olup, sonuçlarına hazırlıklı olmak gerekmektedir. Mantık MHP-İYİ Parti ittifakının ABD ve İngiltere desteği ile AKP’yi altedebileceğini söylemektedir. Ama yine de bu aldatıcı olabilir çünkü geçmişte de Osmanlı İmparatorluğu’nun 70-80 yıl İngiltere ve Fransa ile güçlü stratejik bağlarının olmasına karşılık, Osmanlı devleti Almanya ile bir stratejik ittifaka sürüklenmiş ve üstelik bu süreç çok kısa bir sürece yayılmıştır.
Erdoğan MHP’yi bastırır ve PKK’nin Kandil Önderliği’ni 2013-2015 arası gibi aldatmayı başarırsa ve ona karşı büyük koalisyonu da gerçekleştirebilirse yani onu da kısmi olarak bastırabilirse, Doğu blokunun yanına geçerek gelecek dünya savaşına bu kampın yanında da katılabilir. Bu savaşa Doğu blokunun yanında katılmasa dahi belirli bir ölçüde tarafsızlığını koruyarak zaman da kazanabilir.
İktidar bloku içerisindeki kavganın sonucuna bağlı olarak PKK’nin bölgesel mevzilenmesi de farklı olacaktır. Şöyle ki:
1-AKP’nin MHP’yi bastırmasından sonra PKK üzerine İran, Irak, Suriye ve KDP’den oluşan bölgesel bir koalisyon kurarak giderken, PKK ABD’nin başını çektiği kamp artı İsrail ile geniş bir ilişkiye girmek zorunda kalacaktır;
2-MHP’nin AKP’yi bastırması ve Türkiye’yi Batı’ya çivilemesi durumunda ise PKK, bir tür AKP’nin boşluğunu doldurarak Doğu bloku ile geniş bir taktik ilişkiye sürüklenmek zorunda kalacaktır.
PKK’nin farklı kamplara meyil etme durumu ve ihtiyacı, Türkiye’de AKP ile MHP’nin iktidar mücadelesinin evrimine göbekten bağlı olup, bu mücadelenin gelişimine göre büyük oranda belirlenecektir. Bu da sorunu oldukça zor ve çetrefil yapmaktadır. Çünkü bir kamptan diğer bir kampa taktik olarak geçiş çok büyük bir esneklik ve politik hünerlik gerektirmektedir. Ama herşeyden önemlisi de taktik adımların yarım değil tam ve doyurucu ve de aynı zamanda da dozajında olması gerekmektedir.
Stratejik öncelikten, savaşı belirli bir zaman dilimi boyunca kapsamlı olarak belirli bir yöne doğru vermeyi anlıyoruz. Diğer yönleri de diplomasi aracılığıyla belirli bir dengede tutarak, savaş yönünü desteklemesi ve gelecekte farklı yönlerde ortaya çıkacak savaş için hazırlık dönemi olarak ele alıyoruz.
O zaman bir soru kendiliğinden beliriyor: PKK AKP ile bir geçici ateşkesi kabul ediyorsa, bu zaman zarfında savaşı nereye doğru kaydıracaktır? İran’a doğru mu? KDP’yi dizginlemek için ona doğru mu yoksa Rojava’yı sağlamlaştırmak için mi kullanacaktır? Hemen belirtelim ki, kendi başlarına bunların hiçbiri PKK için doğru olmayacaktır.
Stratejinin temel ilkesi her koşulda güçlü olmayı şart koşar. PKK ister AKP isterse de MHP kazansın her iki seçeneğe karşı da güçlü olacak bir hareket planına sahip olmalıdır. Ama bunun için ise doğru ve yerinde manevralar yapmalıdır, ki bu manevralar başka şeylerin yanında tavizleri de içinde barındırmaktadır.
Analizi derinleştirmeden önce bir noktanın yine ele alınması gerekmektedir. O da AKP’nin bir çılgınlık yaparak hem MHP’yi hem de PKK’yi aynı anda karşısına alma durumudur. Bu ihtimali şimdiye kadar hiç ele almadık ama bu ihtimal de bulunmaktadır. Son dönemlerde AKP’nin Ortadoğu’da PKK’ye karşı örmüş olduğu diplomatik ağa baktığımız zaman sanki bir yandan MHP’yi bastırmak için hazırlık yaparken öte yandan da PKK’yi askeri olarak bastırmak için hazırlık yapıldığı kanısı oluşmaktadır. Böyle bir durumda, AKP-MHP kavgasının kazananı MHP olacaktır. Biz yine de böyle bir ihtimali şimdilik dışlıyoruz çünkü rejimin geçmişte adımları nasıl titizlikle ve ölçerek attığını bildiğimiz için, bundan sonra da aynısını yapacağını varsayarak, MHP’nin bastırılması sırasında PKK ve DEM Parti ile geçici bir ateşkesin yapılacağını varsayıyoruz.
O halde PKK için hareket tarzı ne olmalıdır?
PKK’ye öyle bir hareket tarzı lazımdır ki hem Doğu bloku hem de Batı bloku, onun karşısında yekpare bir şekilde hareket edemesin ve güçleri dağınık durumda kalsınlar. Başka bir ifade ile PKK’nin seçeceği stratejik öncelik ve bunu tamamlayan manevralar, her iki kamp üzerinde dağıtıcı bir etkiye neden olarak, her kampın kendi iç yapısında ritm bozuklukları yaratarak stratejik eşgüdümlerini bozmalıdır. Bunun ise tek bir yolu vardır: politik aldatma.
PKK’nin güvenliği kendi karşısındaki düşman kamplarını birbirine kırdırmasından geçmektedir. O ancak kendi dışındaki düşmanları birbirleriyle kendisinin onlarla savaşmasından öncesavaştırırsa ve kendisi de bu savaşa sonradan belirli bir gücün yanında taktik olarak ve de kendi tarihsel çıkarları doğrultusunda angaje olursa güvende olacaktır. Hatta bazen kendisi bu güçleri daha da kapsamlı savaştırmak için provakatif de hareket edebilir yani önce kendisi başlayıp ve başkalarını da peşinden bu savaşa sürükledikten sonra, bu savaşta aradan da çekilebilir.Çünkü kendi dışında savaşa tutuşan güçler, karşılıklı olarak zayıflayarak PKK’nin üzerine fazla gelemeyecekleri gibi, onun gücünün karşı taraf için kullanılmaması için de PKK’ye taviz verme noktasında kendi aralarında mücadele edeceklerdir.
Meselenin çerçevesinin iyi anlaşılması için, iki olaya değinmek öğretici olacaktır. Bunlardan ilki, Batı’nın Türkiye’yi yanına çekmeden, Doğu bloku üzerine kapsamlı olarak gitmeyi sürekli ertelemesidir. Türkiye’yi yanına çekerek gelecek dünya savaşına hazırlanan blok, karşı blok üzerinde muazzam bir darbeye neden olacaktır. Hatta Batı Türkiye’nin gelecek dünya savaşında tarafsız kalarak büyük bir yıkıcı etki yaratacağını bildiği için, onu aldatma yoluyla ve özellikle Rojava üzerinden İran ve Suriye ile savaşa dahi sürüklemek istemiştir. Batı iki defa Rojava’yı saldırması için Türkiye’ye açmış (2019 Barş Pınarı Harekatı ve Temmuz 2022) ama Erdoğan bu tuzaklara düşmeyerek, ilkinde Rusya üzerinden İran ve Suriye ile anlaşarak, ikincisinde de İran’ın açıkça karşı çıkması üzerine geri adım atarak böyle bir maceradan uzak durmuştur. Ama bu sefer de Erdoğan, Batı ile Doğu’yu kendi dışında savaşa sürüklemek için, Hamas’ı 7 Ekim saldırısı için yönlendirmiş ve İsrail’in kontrolsüz bir şekilde peşine ABD’yi de takarak İran’a yönelmesi ve bir savaşın patlaması için provakosyonda bulunmuştur. Hamas saldırısının altında denildiği gibi İran değil ama Erdoğan Türkiye’si bulunmaktadır. Bütün bunlar ise politik aldatma örnekleri olup ve PKK için büyük derslerle doludur.
O halde PKK politik aldatmayı kendi stratejik hareket tarzı içine nasıl daha etkili bir şekilde sokarak her iki kamp karşısında güçlü bir stratejik pozisyon elde edebilir?
PKK’nin Kandil Önderliği bunu ancak bilim ile yapabilir. Ama Kandil’in bilim ile çok büyük problemleri olup ve daha çok ideolojik saplantılar ile hareket etmektedir. Bu da dogmatizmin göstergesi olup, dış dünyanın nesnel süreçlerinin soyutlanması ve bu soyutlamaların mantıksal işlenmesinde ciddi felsefi ve ideolojik problemlerin olduğunu gösterir. Saplantılar ki, tarihte bir çok devletin yıkımına ve bir çok siyasi hareketin de yokolmasına neden olmuştur. Kandil’in dogmatizmi bir tür dar görüşlülüğe neden olarak, onu nedeni belli olmayan bir aceleciliğe sürüklemiştir. Kandil’in aceleci özerklik saplantısı, hareketin bütün esnekliğini ve yaratıcı politika geliştirme potansiyelini elinden alarak, onu düşmanları karşısında politik adımları önceden belli olan, katı ve öngörülür bir harekete çevirerek, onun bütün siyasi savunma kalkanının ortadan kaybolmasına neden olmuştur.
Politik aldatma için Öcalan’ın özellikle belirtmiş ve altını çizmiş olduğu demokratik cumhuriyet sınırlarına çekilmek zorunludur. Kandil demokratik cumhuriyetin barındırmış olduğu zengin politik taktik kombinasyonları yeterince bilince çıkarmamıştır. Bir ülkedeki özerklik meselesi, önce o ülkenin genelinin demokratikleşemesine bağlı olup ve bu süreçten sonra politik olarak devreye girmesi gereken bir aşamadır ve bu ilk aşama atlandığı zaman, bütün politik düzenlilik ve uyum yokolmaktadır. Çünkü Öcalan’ın deyimiyle söylersek “araba atın arkasında değil önünde olmaktadır” ve bu yanlışlık da atın koşmasını engellemektedir!
PKK’nin bir an önce özerklik saplantısından vazgeçmesi ve belirsizlik konumuna çekilmesi gerekmektedir. Ama Rojava ile ilgili bir gerçek sözkonusudur ki, PKK artık Rojava’da özerkliğin altına çekilemez. Bu bir realitedir ve böyle bir durumda yani özerklik altına düştüğü zaman da politik olarak zor duruma düşecektir. O zaman Rojava’daki durumu farklı bir şekilde ele alması gerekmektedir. Ama bunu yapabilmesi için ise, Rojava’nın bölge ve dünya siyaseti için ne ifade ettiğini doğru çözümlemesi gerekmektedir.
Rojava’daki Kürt özerkliği Batı için, zamanla Irak Kürdistan’ı ile birleştirilecek ve yine Rojava üzerinde de Suriye Baas rejiminin yıkılacağı bir atlama tahtası olarak görülmektedir. Rojava Suriye rejiminin güvenliği ile direk bağlantılı olup,Suriye devleti buranın bir Batı üssüne çevrilmesini kesinlikle istenmemektedir. PKK eğer Batı’nın ve KDP’nin planlarına set çekmek istiyorsa, kesinlikle Suriye’nin siyasi yasallığını çiğnememeli ve Rojava özerk yönetimini Suriye Anayasası içerisine demokratik bir şekilde yerleştirmeye çalışan bir politika yürütmelidir. Rojava’nın Irak Kürdista’ı ile yakınlaşmasını ve her ikisinin de birleşerek zamanla bağımsız bir Kürdistan’a KDP ve benzerleri altında dönüşümünü reddetmelidir. Aksi taktirde bu süreçte kendisinin tasfiye olması ve ortaya çıkacak Kürdistan’ın da diktatör olması kaçınılmazdır. Bu ise bölge devletleri ve halkları tarafından İkinci İsrail olarak damgalanacak ve sadece halklar arasında milliyetçiliği körükleyecektir. Milliyetçilik zehirinin yayılmaya başladığı yerde de PKK’ye yer yoktur. PKK ısrarla Rojava özerk yönetimini Suriye siyasi sistemi ile bütünleştirmeye çalışmalıdır.
Şimdilik bu soruna tekrar dönmek üzere nokta koyalım ve PKK’nin siyasi aldatmayı kullanarak nasıl her iki kampı kendi içinde bölebileceği sorununa tekrar dönelim.
AKP-MHP iktidar kavgasında ister AKP isterse de MHP kazansın, PKK ile savaş kaçınılmazdır. Ama bu ikisi arasındaki kavganın uzaması ve PKK’nin zaman kazanması hayati önemdedir.AKP’nin MHP’yi bastırması ya da ikisi arasındaki kavgayı uzatması için PKK ile DEM Parti’nin AKP’ye MHP karşısında bir “nefes molası” sağlaması ve karşılığında da rahat örgütlenme için bazı kazanımlar elde etmesi zorunludur.Elbette bütün bunlara 2013-2015 arası gibi bir ateşkesin de eşlik etmesi gerekir.
Erdoğan belli etmese de MHP ve Batı karşısında çok sıkışmış durumdadır ama bunu belli etmeyerek ve rahat bir profil çizerek, PKK ve DEM karşısında pazarlığı düşük tutmak istemektedir. Ama iktidarının sırat köprüsünden geçtiğini çok iyi bilmektedir ve iktidarı en zayıf dönemini yaşamaktadır. Bundan dolayı PKK ve DEM ile bir ateşkes ile politik yumuşamaya mecburdur ve de bu taktik işbirliğine gelecektir.
Onun ile gelecek dönemde elde edilecek bu taktik işbirliği nasıl kullanılmalıdır?
AKP’nin başta İran olmak üzere diğer bölge güçleriyle tavizler vererek kurmuş olduğu ya da kurmakta olduğu bir “Anti-PKK Koalisyonu” sözkonusudur. İran’ın bu koalisyona katılmasının bir nedeni PKK’nin Rojava’da ABD ve müttefikleriyle sıkı ilişkisiyse, bir diğer nedeni de, AKP’nin ona Hüdapar ve Hizbullah üzerinden sunmuş olduğu, Kuzey Kürdistan’ın PKK ve DEM Parti’nin tasfiyesi ile birlikte ortaklaşa yönetilmesi önerisidir. AKP dinci bir rejim görünümü altında Kuzey Kürdistan’a özerklik vererek ve bunu da İran ile birlikte yaparak, PKK ile DEM Parti’yi tasfiyeye hazırlanmaktadır. AKP Kuzey Kürdistan’da Hizbullah üzerinden İran’ın güçlenmesine izin vererek, karşılığında Suriye’de bir nüfuz alanının korunması dengesi oluşturmak istemektedir. İran görünürde bunu kabul etmiştir, ki Suriye ile de bir anlaşmazlık noktası oluşturmuştur. İran’ın kabul ettiği şeyi, Suriye asla kabul etmeyecektir.
AKP’nin oluşturmuş olduğu “Anti-PKK Koalisyonu” ama özellikle de bu koalisyon içerisinde İran ile işbirliğinin boyutu oldukça ürkütücüdür. MHP’nin bastırılmasından sonra, bu iki devletin KDP ile YNK’yi ve yine Irak’taki Şii ve Sünileri de yanlarına alarak, PKK’ye karşı ortak bir operasyon yapacakları hemen hemen kesin gibidir. Türkiye ile İran arasındaki işbirliğinin derinliği görünenden de çok büyüktür. O zaman AKP-MHP kavgası sırasında ortaya çıkacak olan “stratejik zaman dilimi”nin çok dikkatli kullanılması gerekmektedir.
Madem MHP’nin bastırılmasından sonra PKK ile DEM Parti ezilecektir ve İran bu koalisyonun ağırlık merkezinde bulunuyor, o zaman AKP MHP ile uğraşırken, İran’ın darbelenmesi gerekmektedir. İran “Anti-PKK Koalisyonu”na katılmanın bedelini mutlak suretle ödemelidir ve İran’ın gücünde kontrollü bir indirime gidip, AKP PKK’ye döndüğü zaman İran’ın AKP ile birlikte hareket edemeyecek duruma getirilmesi gerekmektedir.
Burada çok ince bir nokta sözkonusudur. PKK İran rejimini yıkmak için harekete geçmeyecektir. İran rejimini kısmi bir şekilde zayıflatmak için harekete geçecek ve belirli bir andan itibaren de ateşkes elde etmeye çalışacaktır. Burada İran’a bir bedel ödeterek, onun PKK karşısında hareketsiz tutulması sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu noktada şöyle bir soru ortaya çıkmaktadır: PKK İran ile savaşa tutuşurken, AKP MHP’yi bastırdıktan sonra PKK’ye ikinci bir cephe açarsa ve PKK İran ile ateşkes elde edemezse ne olacak?
Eğer bugüne kadar PKK’nin klasik hareket tarzı devam ederse ve PKK “manevra bilimi”ni doğru ele alamaz ise iki cephe arasına sıkışması kaçınılmazdır. Bundan dolayı siyasetinde radikal bir değişikliğe gitmelidir.
Peki nasıl?
Politik aldatma ile!
Sanıldığı gibi bu aldatma İran ile Türkiye’ye karşı değil ama ABD ile müttefiklerine karşı olacaktır!
PKK’nin stratejisindeki problem Rojava’dır ve kilit de orada bulunmaktadır.
AKP MHP’yi bastırdığı zaman İran ile birlikte PKK’yi bastırmak istemekte, ABD ile müttefikleri de MHP’nin kazanmasını sağlayarak ve onun iktidarı ile Türkiye’yi Rojava üzerinden Suriye ve İran ile savaşa dahil ederek ve bu temelde Türkiye’yi kendilerine bağlayarak ve de bunun ödülü olarak da PKK’yi Kandil’de ezmek istemektedirler. Kısacası AKP de kazansa MHP de kazansa PKK her iki taraftan da tasfiye politikasına maruz kalacaktır. O zaman ABD ile müttefiklerine de bir ders vermek gerekmektedir!
AKP’nin İran ile kapsamlı ilişkisine karşılık olarak PKK de Batı ile kapsamlı bir ilişkiye gitmek zorundadır. Amaç İran’ın Batı’nın menziline girmesini sağlamak ve Batı’yı İran rejimini yıkmak için harekete geçmek için provoke etmektir. Bu temelde PKK “IŞİD Karşıtı Koalisyon” ve İsrail ile İran’ı zayıflatmak için darbelerini ortaklaştırıcı bir politikaya geçmelidir. ABD’deki başkanlık seçimleri bu noktada PKK için kritik bir öneme sahiptir. AKP ile PKK’nin ateşkesi Batı’da bir hayalkırıklığı yaratacaktır çünkü AKP’nin tuzağa düşürülmesi politikasını zora sokacaktır. Ama İran’ın zayıflatılması politikası ve bu temelde İsrail’in güvenliğinin geliştirilmesi önemli hale gelecektir. Eğer Trump kazanırsa, İran tümden ABD’nin menziline girecek ve PKK’nin işi biraz daha kolay olacaktır. Çünkü Trump’ın da “bazı saplantıları” vardır ve bu saplantıların PKK tarafından kullanılarak Trump’a 2019 Barış Pınarı Hareketi’nin bedelinin de ödetilmesi gerekmektedir!
PKK görünürde “uslu çocuk” profili çizerek yani “kuzu postuna bürünmüş kurt gibi” davranarak “ABD’nin planlarının içine girdiği” görünümünü oluşturarak, Rojava’da çok önemli düzenlemelere gitmelidir. 2014 Ekimi’ndeki Duhok Anlaşması’nın gizli maddelerini uygulayacağını ve bu temelde İran ile savaş düzenine geçeceğini ve Rojava’nın anlaşılan kısmının da ENKS’ye bırakılacağını kabul ettiğini belirten adımlar atmalıdır. ENKS ile birlikte Rojava’ya YNK’yi de çekebilir.Ama bu adımların karşılığı olarak, KDP Türkiye ile ilişkilerini zayıflatacak, YNK de İran ile arasına PKK noktasında belirli bir mesafe koyacaktır. Bu anlaşmanın garantörlüğü de ABD’ye bırakılabilir!
KDP kesinlikle PKK ile savaştan korkmakta ve bunun ne kadar yıkıcı olacağını çok iyi bilmektedir. Onun için kendisi direk PKK ile karşılaşmaktan ziyade, onun başka devletler ile olan çelişkilerini kullanarak onunla dolaylı olarak savaşmaktadır. PKK KDP ile Rojava’yı birlikte yönetim noktasında anlaştığı zaman, KDP Türkiye ile arasına ciddi mesafeler koyacaktır. Böylece onu tarafsız hale getirmiş olacaktır. Aynı durum YNK için de geçerlidir.
İran ve daha sonra Türkiye’ye karşı gerekli olan yaklaşık 30 ile 50 bin arası gerilla böylece bu taktik düzenleme sonucunda toplanabilir. Çünkü Rojava’dan YPG gerillalarını devşirmek o kadar kolay değildir ve ABD’nin sıkı kontrolü sözkonusudur, ki ancak bir İran savaşı aracılığıyla bu gerillalar çıkabilirler. Rojava aracılığıyla KDP ile YNK nötralize edildiği ve PKK Batı Koalisyonu ile birlikte İran’a karşı savaşa girdiği zaman ve İran’ı bir çok yönden ateşe attıktan yani Batı ile İran savaşını kapsamlı hale getirdikten belirli bir süre sonra İran ile ateşkes arayacaktır. İran bir çok yönden savaşa çekildiği için PKK’nin kendisine teklif edeceği ateşkesi kabul etmek zorunda kalacaktır. İşte bu andan itibaren İran cephesi için kullanılan bütün gerillalar serbest kalarak Türkiye karşısında konumlanma olanağına kavuşulacaktır.
AKP-MHP kavgası sırasında yapılacak böyle bir manevra, bu kavganın sonucunda ortaya çıkacak her iki seçenek için de onu güçlü konumda tutacaktır. Eğer AKP kazanırsa, İran Batı’nın baskısı altında olduğu için PKK’ye karşı AKP ile ortaklaşa bir askeri operasyona gelmeyecektir. Bu noktada İran nötralize edilmiş olacaktır. Eğer MHP bu kavgayı kazanırsa, İran ve Suriye ile düşmanlığa sürükleneceği için, İran tek tarafsız kalmayacak ama PKK ile kapsamlı ilişkilere de girecektir. Böylece PKK eli ve kolu serbest kalmış olarak büyük bir gerilla ordusuyla Türkiye’deki faşizme karşı savaşma olanağına sahip olacaktır.
Bu hareket tarzı PKK’yi kontrollü bir şekilde İran-Suriye eksenine geçirerek, Rojava’da KDP’nin aşırılıklarının da dizginlenmesine olanak sağlayacaktır. PKK Rojava’da Suriye devleti içinde çözüm seçeneğini ileri çıkararak ve Baas rejimi ile ilişkilerini geliştirerek, KDP’nin Rojava’yı Güney Kürdistan’a bağlama emellerine de set çekmiş olacaktır. KDP’nin Rojava’ya çekilmesi, PKK’nin ya da PYD’nin Suriye rejimi ile yakınlaşması ile koordine edildiği zaman, KDP’ye verilenin sadece bir “oyuncaktan” ibaret olmasına neden olacaktır.
Özetlersek eğer, PKK Türkiye’de DEM üzerinde AKP ile ateşkes elde eder. Sonrasında da Rojava’ya KDP ile YNK’yi çekerek ortak bir yönetim oluşturur ve bu temelde bu iki hareketi Türkiye ve İran’dan uzaklaştırarak tarafsız hale getirir. ABD başkanlık seçimlerinden sonra, ABD ile müttefikleri artı İsrail’i tahrik ederek İran’a saldırmak için harekete geçer ve onların da peşine takılmasını sağlar. İran savaşı aracılığıyla Rojava’daki YPG kuvvetlerinin önemli bir kısmının Rojava’dan çıkmasını sağlayarak HPG ile birleşmesini sağlar. ABD’nin korkusu bu YPG kuvvetlerinin Türkiye’ye karşı kullanılmasıdır ve bundan dolayı PKK ile PYD’yi sıkı kontrol altında tutmaktadır. Ama İran savaşı için bu güçlerin çıkması zorunludur. PKK İran’ı bir çok yönden Batı ile savaşın içine çeker. İran üzerinde Batı’nın baskısı kurulunca ve AKP-MHP bloku içinde mücadele sona yaklaşmaya doğru gidince, PKK İran ile ateşkes elde etmeye çalışır, ki İran cepheleri azaltmak için buna mecburdur.
Eğer Türkiye’de AKP kazanırsa ve PKK ile savaşa girişirse, ABD’nin İran ile yapılan ateşkese diyecek sözü olmaz ve PKK bütün güçlerini İran üzerinden Türkiye üzerine sorunsuz bir şekilde yöneltebilir. İran Batı baskısından dolayı ateşkes ile hareketsiz tutulur ve PKK tek Türkiye ile 30 ile 50 binlik bir güç ile savaşır. Eğer MHP kazanırsa ve AKP’yi altederse, Türkiye İran ve Suriye ile savaş durumuna geçeceği için, İran’ın PKK’ye ihtiyacı daha çok artar ve iki güç arasındaki ilişkiler daha da kapsamlı hale gelir. Çünkü PKK’nin MHP iktidarını zayıflatması, ABD’nin Ortadoğu ve küresel planlarını baltaladığı için, ABD-PKK ilişkileri de gerginleşecektir ve bu durum PKK ile İran’ı birbirine daha çok yaklaştıracaktır.
İran Batı ile varoluşsal bir savaşa çekildiğinde, PKK de Türkiye’deki faşist rejim ile varoluşsal bir savaşa tutuştuğunda, konjonktürün sonunda hem İran’daki hem de Türkiye’deki faşist rejimlerin düşüşü arasındaki zaman kısalacak ve bu ülkeler demokratik cumhuriyet süreci içine girdiklerinde de PKK’nin Ortadoğu’da stratejik derinliği artacaktır.
Bu hareket tarzının ortaya çıkabilmesi için, PKK’nin Rojava’yı tek başına elde tutmaması ve AKP ile elde edilecek bir ateşkes sırasında da İran’ı darbelemesi gerekmektedir. Aksi taktirde PKK’yi orta ve uzun dönemde büyük bir stratejik darbe beklemektedir.
Ortadoğu’da PKK’nin bu stratejik perspektifinin gerçekleşebilmesi için DEM Parti’nin Türkiye’nin iç politikasında doğru konumlanması ve hareket etmesi gerekmektedir. Ne PKK’nin ne de DEM Parti’nin tek yanlı politikaları sonuç getirecektir ama her ikisinin çok daha “yüksek bir strateji”nin parçaları olarak birbirlerini tamamlamaları gerekmektedir.
AKP’nin MHP karşısında elinin ve kolunun serbest kalabilmesi için bir Anayasal düzenleme gerekmektedir. AKP MHP’ye Anayasa ile bağlı hale gelmiştir ve bundan dolayı bu düğümü ise PKK değil iç politikada DEM Parti çözebilir. Zaten Erdoğan bunun ipucunu geçen yılın Kasım ayında gazetecilere yaptığı bir açıklamada verdi. Seçim sisteminin yüzde elliden yüzde kırka düşürülmesi gerektiğini belirtti. Devlet Bahçeli’nin Erdoğan’a cevabı ise sert oldu.
Erdoğan MHP karşısında gerekli olan Anayasa değişikliği için işte Kürt Hareketi’ni gözüne kestirmiş durumdadır. CHP ile bu noktada yakınlaşma olamayacağını bildiği için, Kürt Hareketi üzerinden kilidi açmak istemektedir. Ama daha önce de belirttiğimiz gibi, amacı tek seçim düzenlemesi değildir ama laikliğin tasfiyesi, dinci bir rejim ile birlikte bir Kürt özerkliğidir. Bu sonuncusu ise PKK ile DEM’i tasfiyeye yöneliktir.
AKP Kürt Hareketi’nden istediklerini alabilmek için Ortadoğu’da PKK’ye karşı bir koalisyon kurarak ve baskı yaratarak PKK üzerinden DEM’in bu çizgiye gelmesini istemektedir. Özerklik ise havuç olup, bu kilidi açmak içindir ve Kürt Hareketi’ni diğer muhaliflerden ayırma ve aralarına nifak koyma adımıdır. Çünkü daha sonraki adımda bu özerklikten tek Hizbullah ile Hüdapar yararlanacağı için, pratikte Kürt halkı için bir kazanım olmayacaktır.
Bundan dolayı PKK ile DEM’in oldukça dikkatli hareket etmesi gerekmektedir ve Türkiye’deki “demokrasiye AKP ile birlikte suikast kuran hareket” imajı yememeye dikkat edilmelidir. Çünkü AKP MHP’yi bastırdıktan sonra PKK ile DEM Parti’ye döndüğü zaman Türkiye’deki demokrasi güçleriyle birlik stratejik önemdedir. Ateşkes sürecini başlatmak için AKP’ye doğru taktik bir adım atma, demokrasi güçleriyle bir kopuşa neden olmadan ve dozajı iyi ayarlanarak sürdürülmelidir.
Burada iki kritik nokta bulunmaktadır:1-Seçim sisteminin değiştirilmesi ve 2-Kürt özerkliği. PKK ile DEM elinden geldiği kadar Kürt özerkliğini işin içine katmadan ve tek seçim sisteminin değişimi ile sınırlı bir anayasa değişikliğine AKP, DEVA, Gelecek ve Hüdapar ile girişebilir. CHP’nin de bu noktada ikna edilmesi yerinde olur ve böylece referandum seçeneği dışlanmış olur. AKP’nin getireceği diğer noktalar ise Türkiye demokratikleşmeden kaos getireceği bahanesiyle geri çevrilmelidir.
Son dönemlerde Hüdapar başkanı meclis konuşmalarında sürekli özerkliği dile getirmektedir. Bu konuşmaların arkasında Erdoğan’ın olduğundan ve onun izni ve oluru ile bu konuşmaların yapıldığından kuşku yoktur. Erdoğan Hüdapar üzerinden bir yandan MHP’yi kışkırtırken öte yandan da nabız yoklamaktadır. Belki de Kürt özerkliğini ileri sürerek, MHP’nin bir darbe kalkışmasına girmesini istemektedir. Bu önerinin referanduma götürülme sürecinin, ülkeyi bir kaos ortamına sürükleme ile eşanlamlı olduğunu herkes bilir.
Hem Türkiye hem de dünya politikası bir kaos eşiğinde bulunmaktadır. Bu kaosa hazırlıklı olmak ise olayların derinlemesine analiz edilmesine ve kavranmasına bağlıdır. Eğer Kürt Hareketi içine girilen süreçte, 2013-2015 sürecine benzer bir şekilde hareket ederse, o zaman Türkiye 1919-1922 sürecine benzer bir sürecin içerisine yuvarlanarak yeni bir Kurtuluş Savaşı örgütlemek zorunda kalacaktır.
(Bitti)