AŞİRET OYUNLARI ÇÖZÜM DEĞLİDİR

Suriye’de ilk elden 11 noktaya saldıran kimi aşiretlerin açtığı gergin ortamlarla karşı karşıya kaldık. SDG güçlerine karşı ağır saldırılar düzenleyen bu aşiretler hep çıkar için, bir siyasi amaç taşımadan saldırıya giriştiler.  Yıllardır yazıyorum, özel görüşmelerimizde de dile getiriyorum; Arap aşiretleri korkunç derecede bencil, kendi çıkarları dışında hiçbir çıkara taviz vermeyen aşiretlerdir. Bu aşiretleri kimlerin saldırttığı bir yana, sonuçta bu kirli amaç sahibini de vurduğudur. Bunun anlaşılması gerekmektedir.

AŞİRET OYUNLARI ÇÖZÜM DEĞLİDİR

AŞİRET OYUNLARI ÇÖZÜM DEĞLİDİR

Mihrac Ural – 20 Ağustos 2024

Ahmet Şık Meclis konuşması yarıda kesilerek darp edildi. Bu öylesine büyük bir çatışmaya yol açtı ki, DEM Partisi Grup Başkanvekili araya girmesine karşın, o da darp edilerek Meclis kana bulandı. Meclis'i kana bulayanların başında bu darpları yapan ahlaksız kişi Alpay Özalan’dan başkası değildir. Bu kişi Meclis'te önüne geleni darp etmekte kalmayıp Meclis kürsüsünü, halkın sesi ve korunması gereken bu alana hep müdahale ederek engellemektedir.

Meclis bir kez daha DEM Parti Milletvekili Ali Bozan’ın “Hırsız var, hırsız var, hırsız var” haykırışlarına karşı darbeyle yaklaşan AKP’liler, bu kez Can Atalay’ın milletvekilliği konusunda açılan oturumdaki konuşmaya darp ederek karşılık verdiler. Can Atalay Milletvekilidir, bu vekillik tüm hukuk kurallarına uygundur. Meclis'in aldığı “milletvekilliğinin iptali” kararı geçersizdir. Meclis'in bu toplantısında hukuka aykırı kararının düzeltilmesi gündeme gelecekken, Alpay Özalan’ın provakatif girişimiyle ortam karıştırılmıştır.

Bizler bu provakatif saldırılara karşı olduğu kadar, Can Atalay’ın Milletvekilliğinin devamından yana tutum içindeyiz. Bu yanıyla Meclis’i kana bulayanları da şiddetle kınıyoruz. Türkiye İşçi Partil’i Ahmet Şık ve DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit’e geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

Bu saldırı Alpay Özalan'ın bireysel bir saldırısı değildir. Bu saldırı AKPMHP ortaklığının kurmuş olduğu diktatörlüğün dayanacak yasal, meşru ve kitle tabanının kalmadığının ve şiddet dışında bir dayanağının olmadığının göstergesidir. Bu saldırı en üst düzeyden Cumhurbaşkanı koltuğunu işgal eden şahsın danışmanları ve küçük ortak Devlet Bahçeli tarafından utanmazca sahiplenilmiştir. Bu saldırı iktidarın acziyetinin ve tükenmişliğinin göstergesidir. Yasal, meşru ve toplumsal temellerini yitiren bu yönetimi her türlü yolla devirmek bütün muhalif güçlerin omuzlarında birincil görevdir. Temel olarak sokaklar da bunun en önemli yolu olacaktır.

Konumuza dönecek olursak:

Suriye’de ilk elden 11 noktaya saldıran kimi aşiretlerin açtığı gergin ortamlarla karşı karşıya kaldık. SDG güçlerine karşı ağır saldırılar düzenleyen bu aşiretler hep çıkar için, bir siyasi amaç taşımadan saldırıya giriştiler.  Yıllardır yazıyorum, özel görüşmelerimizde de dile getiriyorum; Arap aşiretleri korkunç derecede bencil, kendi çıkarları dışında hiçbir çıkara taviz vermeyen aşiretlerdir. Bu aşiretleri kimlerin saldırttığı bir yana, sonuçta bu kirli amaç sahibini de vurduğudur. Bunun anlaşılması gerekmektedir.

Bu aşiretler savaşın çıktığı ilk günden itibaren (15 Mart 2011) Suriye devletine karşı tutum takınmıştır. İŞİD çetelerinin ana gövdesi olarak savaş boyunca devam eden aşiretler, bugün de savaşın başka boyutunda, devletin galip geldiği koşullarda bile devlete karşı tutum almaktadırlar. Devlet bu aşiretler üzerinde doğru olmayan bir tarzda oynamaktadır; ülke bütünlüğü açısından bu aşiretleri kaybetmeme adı altında desteğini sunmaktadır. Oysa bu aşiretler kendi çıkarları açısından devlete karşı konumlanmaktan hiç çekinmemektedirler. Fırat’ın doğusu diye açıklanan bu coğrafyada çoğunlukta yer alan aşiretler, Kürtlerle birlikte görünmelerine karşılık esasında ne Kürtlerin ne de devletin yanında tutum takınmaktadırlar. Bu aşiretlerin tek yolları vardır o da çıkarlarıdır.

Aşiret çeteleri saldırılarında petrol kuyularına yaklaştıkları andan itibaren bölgeye hakim güç olarak ABD’nin silahları patlattığı görülmektedir. Aşiret çeteleri Ömerli denilen petrol sahasına yaklaştıklarında ABD bombardımanı başlamıştır. Bu durumda aşiretlere karşı ABD’nin devreye girdiği anlaşılmaktadır. Bu saldırılar ABD’nin bölgemizde dayattığı bir saldırıdır. Hiçbir gücün isteğiyle değil, kimsenin talebiyle de değil. ABD kendi gücünün ve kuşattığı alanın güvenliği adı altında saldırılarını yapmaktadır. Bu saldırıları Kürtlere mal etmek, SDG’ye yardım olarak görmek anlamsızdır. ABD kendi çıkarları için bölgede kalıcılığının kısa süre sonra sona ereceğini hesap ederek yapmaktadır.

SDG güçleri aşiretlere saldırılar düzenlerken aşiretlerin devlet taraftarı olduğuna vurgu yapmaktadır. Evet bu aşiretlerin bir kısmı öyledir ama tümü öyle değildir. Bilinmesi gereken şey aşiretlerin kime, ne zaman, nasıl tavır takınacakları, kendi hesaplarına göre, dar aşiret çıkarlarına göre değişmektedir. ABD’nin aşiretleri bombalaması nasıl ki SDG taraflısı bir tutum değilse, saldırgan aşiretlerin varlığı da tümden Suriye devleti yanlısı değildir. Suriye yanlısı aşiretler, SDG güçlerince derhal kuşatılmaktadır, etkisiz kılınmaktadır. Buna rağmen Suriye devletinin aşiretlere güvenmemesi gerekmektedir. Bu ayıptan, bu anlamsız kışkırtmalardan uzak durmalıdır. Rojava’da Kürtler Arap aşiretlerine dikkat etmelidir, bu hain aşiret saldırıların bitip tükenmez olduğunu burada yeniden belirtmeliyiz.

Önemle belirtmemiz gereken geçek, bu aşiretlere karşı tutumun ne olacağıdır. Bu sıralar Suriye devleti yanlısı ve Kürt yanlısı aşiretler vardır. Bu aşiretleri yeri ve zamanı geldikçe her iki taraf da kullanılmaktadır. Aşiretler kendilerini kullandırmakta mahirler. Fırat’ın doğusunda SDG’ye karşı çarpışan aşiretler oldum olası sorun yaşatmaktan çekinmemiştir. Bu sorunlar devam edecektir de.  Özellikle de  Deyr el Zor bölgesinin aşiretleri bu konuda oldukça eğitimlidir. Bölgenin çoğunluğunu oluşturan bu aşiretler zamanı geldiğinde Arapçı ağırlıklı söylemler yapmaktadır, bu öncü görüşlerle kendilerine siyasi bir içerik katmaktadırlar. Gerçekte bu aşiretlerin ne Arapçılıkları ne de başka bir özellikleri vardır. Çabaları kendi çıkarları etrafında dönüp dolaşmaktadır. Bu çabaların tümünde çıkar çatışması yatmaktadır, öncelikle petrol kuyuları gelmektedir.

70-80 kişiden oluşan ilk saldırı, Ömerli petrol sahasına müdahale başlayınca ABD sadırdı. Olay tümüyle bu dar çıkarlar için gündeme gelmiştir. Suriye devletinin bu saldırılarda rolü olduğu söylenmekte ama Suriye devleti açıkça bu saldırılarda kendini tanımlamamaya çalışmıştır. Bu nedenle SDG Kamışlı’da Suriye devletinin hava alanını, Haseke Valilik bölgesini kuşatma altına almıştır. Suriye devletinin de Halep yöresindeki Kürt bölgelerini kuşatması gündeme gelmiştir. Bu sürtüşmeler oldum olası çoktur ve sonuçta ortak bir noktada çözülür durur. Bizim burada dile getirmemiz gereken şey ise bu tür yöntemlere baş vurmadan, siyasi çözümlere yönelmektir. Çıkış kapısı buradadır, aşiret kışkırtması değildir.

Beşar Esad’ın yakın dönemde açıkladığı “Kürtlerle sorunumuz siyasaldır çözümü de bu yolla olacaktır “ noktası çok önemlidir. Bu sözlerin arkasında durması gerekmektedir. Kürtler, Suriye anavatan savunmasında oldukça özverili davrandılar, binlerce şehit verdiler on binlerce yaralı verdiler. Bugün Rojava öyle bedavadan kurulmadı. Bu kurulum SDG’siyle birlikte diğer tüm kurum ve kuruluşları kapsamaktadır. Devletle de siyasi görüşmelere hazırdır. Buna hakkı da bulunmaktadır. Alttan alta devletin ya da başka güçlerin aşiretleri kışkırtmasına bakmadan, Suriye devletinin SDG ile siyasi açıdan oturup düzenlemeler yapmalıdır. Kürtlerin buna hakkı vardır ve bu hak daha da gecikmeden, araya başka unsurlar gelip kendilerini dayatmadan önce bu birlikteliğe baş vurmalıdır.

Basına sızmamış Mazlum Abdi’nin Ruslarla ilgili görüşmeleri ve açtığı yeni kapılar ABD için hiç de hoş şeyler değildir. “Kürtler adına Şam'a görüşmeye gidebilirim yeter ki Ruslar bu gelişmelerin sorumlusu olsunlar” sözleri, bölgede çok şeyin olumlu yönde değişeceğine bir gösterge olarak belirmiştir.

Suriye anavatanı herkesi kapsayan bir söylemdir. Bu söylemin gerçekliği ise devletle oturup siyasi çözüm bulmaktır. Türkiye gibi işgalci tutumlarıyla, zaman zaman nükseden saldırı planlarıyla Kürtleri yok saymak onların haklarını yadsımak Suriye devletinin çıkarına değildir. Erdoğan yönetimi buna zorlamaktadır, Esad’ın cevabı ise olumsuz olmaktadır. Esad’ın bu haklı çıkışı Kürtlerle siyasi çözümü gerektiren bir çıkıştır. Bunun gereken tüm önlemleri alınmalıdır. Bunlar yerine her kim ki eli altında bir dizi aşiret bulunduruyorsa onları hareketlendirmek değildir. Özellikle de devletin aşiretleri kışkırtması hataların en büyüğüdür ve Kürt halkının sunduğu özverileri tepelemektir, hiçe saymaktır. Ki bunu Türkiye sıklıkla yaptı, ama sonuçta ne oldu; bir hiç! Kürtler kedi güçleriyle mücadeleye devam ettiler. Bugün Türkiye’de yükselen mücadele bu algının sonucudur.

Suriye devleti kimi aşiretleri kışkırtmaya devam etse de Kürtler kendi hakları için mücadeleye devam etmektedirler ve aşiretlere karşı devrimci tutumla karşılık vermektedir. Suriye devletinin böyle bir yönelim içinde olması zararların en büyüğüdür, siyasi çözümü de ayaklar altına almaktır. Suriye devleti bu yolla Kürtlere hiçbir şey kazandıramaz, kaybettirir. Buna önemle değinilmelidir. Esad’ın siyasi çözüm önermesine bağlı olarak Kürtlerle sorunlarını çözmesi gerekmektedir.

Rojava’da bulunan Arap aşiretleri çok başlı olmuştur. Kürtlerle yakın ilişki içinde bulunan Arap aşiretleri, Suriye devletinden yana olan Arapçı aşiretleri, İran’ın yandaşı olan Arap aşiretleri, ABD yanlısı Arap aşiretleri, Rus yanlısı Arap aşiretleri, Türkiye yandaşı Arap aşiretleri, herkese karşı olan Arap aşiretleri vb. bin bir kola ayrılmış Arap aşiretleri mevcuttur. Bu bölünme var oldukça aşiret üzerine kurulacak hiçbir politik çizgi oluşturulamaz.

Erdoğan yönetimi bu son aşiret saldırılarında etkin rol oynadı. Bundan sonrada bu oyunlara devam edecektir. İŞİD artığı tüm aşiretler Erdoğan’a yanaşmaktadırlar. Bunlar aynı zamanda devlete karşı da organize edilmektedir. Buradan baktığımızda aşiret aracını herkes kullanmaktadır ve herkese zarar veren bu kullanış ilgili taraflara da ağır sorunlar getirmektedir. Bu nedenle vakit kaybetmeden aşiret etkinliğini bir kenara iterek bir araya gelip siyasal çözüm yoluna girilmelidir. Elde bulunan aşiretler elde kalsın, onları siyaset sahnesine değil de barışın, siyasal gelişmelerin hesabına sürmelidir, o zaman aşiretler de vatan savunmasında gerekli rolleri oynayabilir.