Çanlar Kimin İçin Çalıyor? (III)
Erdoğan ile AKP’nin Trump yönetimi karşısındaki konumlanması tamamen aldatmaya dönüktür. Görünürde ABD ile birlikte hareket edecekmiş gibi yapıp, onu zaman içinde boşa düşürerek etkisiz kılma üzerine oturmaktadır. Özellikle de ABD’de gelecek başkanlık seçimlerine kadar Trump yönetimini oyalamaya dönüktür. AKP’nin ABD’yi aldatma politikası, MHP ile PKK’yi aldatmayı da içermektedir.

Çanlar Kimin İçin Çalıyor? (III)
AKP ve Trump Yönetimi
Erdoğan ile AKP’nin Trump yönetimi karşısındaki konumlanması tamamen aldatmaya dönüktür. Görünürde ABD ile birlikte hareket edecekmiş gibi yapıp, onu zaman içinde boşa düşürerek etkisiz kılma üzerine oturmaktadır. Özellikle de ABD’de gelecek başkanlık seçimlerine kadar Trump yönetimini oyalamaya dönüktür. AKP’nin ABD’yi aldatma politikası, MHP ile PKK’yi aldatmayı da içermektedir.
Erdoğan’ın Trump’ı aldatma politikasını anlamak için, öncelikle onun gizli ajandasının ne olduğunu deşifre etmek gerekir. Böylece bu gizli ajandanın mantığına dayanarak, aldatmanın farklı biçimlerini de deşifre etme imkanına kavuşmuş olacağız.
Erdoğan’ın temel kaygısı iktidarını korumadır. Ama iktidarını korumak için hem içte hem de dışta bu iktidar ile çelişen güçleri etkisiz kılması gerekmektedir. Erdoğan’ın iktidarını koruması ile denge siyasetine devam etmek arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Erdoğan ABD ile Rusya-Çin arasındaki savaşa angaje olmadan ve bunların dışında kalarak rejimini korumak isteyen bir stratejiye sahiptir. AKP’nin denge siyasetine baskı, Rusya ve Çin’den değil ama ABD ile müttefiklerinden gelmektedir ve bundan dolayı AKP, denge siyasetini koruyarak hem rejimini oturtmak istemekte hem de bu rejimi oturtma sürecinde de iç muhalefeti (MHP, CHP, PKK-DEM) pasifize etmek istemektedir ve de en sonunda bütün bölgede PYD ve PJAK ile birlikte PKK’yi tamamen yok eden bir politik amaç ile hareket etmektedir.
Bu gizli ajanda ya da strateji ilk olarak, ABD ile müttefiklerinin kendi rejimine tehdit oluşturmasının önüne geçmeye ve bunları boşa düşürmeye, ikinci olarak, Rusya ve Çin kampına tam bağlanmadan ve bu kampın desteğini dolaylı olarak ABD ile müttefiklerini dengelemeye bağlayan, son olarak da, İran, Irak, Suriye’deki HTŞ ve KDP ile sıkı bir ilişki geliştirerek, PKK’yi (PYD ve PJAK ile birlikte) orta ve uzun vadede tasfiye etmeye dönüktür. Bütün bu alanlardaki politikalar, içeride rejimin oturtulması süreciyle el ele gidecektir. Görüldüğü gibi bu gizli ajandada Batı ile stratejik ilişkilere yer yoktur. Ama Batı ile direk sürtüşme ve çatışma da yoktur. Batı’nın farklı alanlardaki destek noktalarının (MHP ve PKK-PYD gibi) yok edilerek “boşa düşürülmesi” ve “yumuşak bir şekilde ABD’nin etkisiz kılınması” düşünülmektedir.AKP bunun için ise “taviz ve aldatma” politikalarının karışımından oluşan bir strateji hazırlamıştır.
AKP’nin Trump yönetiminin baskılarına direnebilmesi için, herşeyden önce “iç tehdit” ile “dış tehdit”in tek bir çizgi olarak dizilmesini engellemesi gerekmektedir. Bunun için içeride muhalefeti parçalı ve dağınık tutması ve bu temelde hem içte hem de dışta meşru olacak bir seçim sonucu elde etmesi gerekmektedir. Eğer içeride seçim sonuçları meşru olmaz ise bu onun dış meşruiyetinin yok olmasına neden olacaktır. Özellikle de Trump yönetimi Erdoğan üzerinden buna oynamaktadır. Erdoğan’ın geçmişte ABD’nin İran ambargosunu delmesi, Rıza Sarraf, kara para aklama, yolsuzluk, IŞİD ile ilişkiler gibi dosyaları içeride bir meşruiyet sorunu ile birleştirerek, Erdoğan hakkında bir “uluslararası yakalama kararı” çıkarması, Erdoğan rejiminin yıkılmasına bir giriş oluşturacaktır. Erdoğan kendi rejiminin zayıf karnı durumundadır.
Erdoğan’ın Trump’ın kendi üzerinden rejimini hedef almaması için çok güçlü olması ve bunun için de şu noktalarda başarılı olması gerekmektedir:
1-Türkiye’yi ŞİÖ ile BRİCS’in tam kenarına güçlü bir şekilde çivilemeli ve Rusya-Çin kampı ile büyük sorunlar yaşamamalıdır. Batı’dan gelecek güçlü bir baskı karşısında bu kampın içine kendisini atacak çerçeve hazır olmalıdır ki, bu çerçeve büyük oranda oluşmuş durumdadır.
2-MHP’nin büyük oranda tecrit edilerek, özellikle CHP, DEM ve PKK ile bir araya gelmesinin önüne geçilmesi.
3-CHP’nin, MHP ve DEM ile bir araya gelmesinin önüne geçilmesi.
4-PKK ile PYD’nin ABD’den kısmi olarak uzaklaştırılarak belirli bir dönem Türkiye ile taktik bir ilişki çerçevesinde kullanılması.
5-Seçimleri hile yoluyla kazanırken bir meşruiyet krizi yaşamamak.
6-ABD’yi aldatma politikasını etkili bir şekilde kullanmasını bilmek. ABD’nin çıkarlarını bir alanda tehdit ederken, başka alanlarda ona destek vererek, Trump yönetimini belirli bir dönem hareketsiz tutarak oyalamak.
AKP’nin Batı’dan gelecek olan dış baskıyı dizginleyebilmesi için, iç politikada güçlü olması gerekmekte ve bunun için ise meşrûtiyet sorunu yaşamadan “MHP ile boşanmasını bilmek” zorundadır. AKP’nin MHP’ye olan bağımlılığını yok etmesi ise CHP ile DEM (PKK) parti ile yakınlaşmaktan geçmektedir. Olayların gelişimi göstermektedir ki, CHP ile yakınlaşma Özgür Özel üzerinden MHP’nin haberi olmadan gerçekleştirilmek istenmektedir. Gelinen noktada Özgür Özel’in CHP genel başkanı olmasının arkasında AKP olduğu ve bu başkanlık değişiminin bir “siyasi mühendislik” çalışması olduğu ortaya çıkmış durumdadır.
Daha Kemal Kılıçdaroğlu CHP genel başkanı iken ve hatta 2023’teki genel seçimler olmadan önce, Özgür Özel’in bir “arka kapı diplomasisi” yürüterek Erdoğan ile anlaştığından şüphe yoktur. Bu noktada Ekrem İmamoğlu’nu da kullanmıştır. İmamoğlu Özel’in Erdoğan ile anlaştığından habersiz olduğu için, onun ile Kılıçdaroğlu’na karşı ittifak yapmıştır. Özel ise Kılıçdaroğlu’nu yıktıktan sonra, Erdoğan’ın desteği ile hem Ekrem İmamoğlu’nu hem de Mahsur Yavaş’ı devre dışı bırakarak kendisi gelecek seçimlerde cumhurbaşkanı adayı olmayı planlamaktadır.
CHP’nin yerel seçimlerdeki “başarısının” da yine bir seçim mühendisliği olduğu ve Özel’in yönetiminde CHP’nin başarılı gibi gösterilerek, onun CHP içindeki yerinin sağlamlaştırılmasına dönük olduğu bugün gelinen noktada gün gibi açıktır. Erdoğan rejiminin güvenliği için, CHP’nin Özel önderliğinde dönemsel olarak kısmi başarısını kabul etmiştir. Çünkü CHP’yi elde bulundurduğu zaman, MHP ile DEM’in bir araya gelmesini de önlemektedir. Daha doğrusu bir MHP-CHP-DEM cephesinin oluşması da imkansız hale gelmektedir. Buradan da anlıyoruz ki, CHP kongresinde Özel’in kazanması için dağıtılan paraların iddia edildiği gibi İmamoğlu cephesinden değil ama Erdoğan’dan geldiğidir. Özgür Özel elbette AKP ile yapmış olduğu gizli anlaşmanın bedelini bir gün ödeyecektir!
Biz tekrar konumuza dönersek, Erdoğan ilk planda, Özgür Özel üzerinden CHP ile anlaşarak ve bu sürece DEM Parti’yi de Abdullah Öcalan üzerinden dahil etmek isteyerek bir anayasal düzenleme yapmak istemektedir. Bu düzenleme ya seçim sisteminin yüzde 40’a düşürülmesi ya da “parlamenter sisteme geri dönme” ile ilgilidir. Bize göre CHP’nin bu değişikliği kabul etmesi için, “parlamenter sisteme geri dönüş” seçeneğinin ön plana çıkarılması daha yüksektir. Çünkü diğer seçenek yani barajın yüzde 40’a düşürülmesi, Özgür Özel’in parti içinde elini zayıflatacağı ve Erdoğan’ın “işbirlikçisi” görünümünü güçlendireceği için zayıf ihtimaldir.
Bu değişiklik Meclis’te 400 milletvekili ile geçtiği andan itibaren, AKP MHP ile meşru bir zeminde “boşanmış” olacak ve CHP ile DEM Parti ile yakınlaşmasını da kullanarak, MHP’nin bir “darbe kalkışması”nı da durdurma olanağına sahip olacaktır. Böyle bir anlaşma yani AKP-CHP-DEM anlaşması, AKP’nin geçmişte MHP’ye verdiği devlet kadrolarının da tekrar geri alınmasının yolunu açarak, devlet içinde MHP’nin zayıflatılmasına götürecektir. Erdoğan CHP ile Özgür Özel üzerinden, DEM ve Kandil ile de İmralı’daki Abdullah Öcalan üzerinden yakınlaşma aramaktadır. Bu süreç sorunsuz bir şekilde ilerlerse ve parlamenter sisteme geçişle birlikte, PKK ve DEM ile anlaşılırsa ve de Abdullah Öcalan serbest kalarak DEM’in başına geçerse, bir AKP-CHP-DEM koalisyon hükümetinin oluşması kuvvetle muhtemeldir.
AKP’nin CHP, DEM ve PKK ile yakınlaşması, “MHP’den boşanırken” ve kendi rejimini tam oturtmaya doğru giderken bir “ara aşama”dır. ABD ile MHP boşa düşürüldükten sonra, CHP ile DEM’in daha da zayıflatılmalarına ve rejimin demir parmaklıkları arasına alınarak, “kontrollü bir muhalefet” biçimine sokulmalarına sıra gelecektir.
Şimdi de AKP’nin Trump yönetimi karşısında direnirken ve onu aldatırken, PKK’yi bu temelde nasıl kullanılmak istendiğini anlamaya çalışalım.
AKP’nin PKK açılımının arkasında üç temel hedef bulunmaktadır:
1-MHP ile boşanırken ve rejimi tamamlamak için yeni anayasayı geçirirken gerekli olan oya (seçim hilesi ile birlikte elbette) ulaşmak. AKP kendi dinci rejimi için gerekli olan oyları boşandığı MHP’den ve laik tarafı güçlü olan CHP’den yekpare alamayacağını (Meclis’te anayasa oylamasında CHP muhtemelen kendi içinde bölünecektir) bildiği için, DEM ile PKK’ye ihtiyaç duymaktadır. Kâğıt üzerinde kalacak olan “Kürt özerkliği”ni bir yem gibi kullanarak ve yine Abdullah Öcalan ve PKK ile ilgili bazı tavizler vererek, Kürtleri kendi rejimini oturtma politikasına yamamak istemektedir.
2- Abdullah Öcalan üzerinden Kandil ile anlaşarak, ABD’yi Rojava’da boşa düşürmek istemektedir.
3-PKK ile anlaşarak bir yandan onun başka güçler tarafından kendisine karşı kullanılmasına engel olmak istemekte, öte yandan da PKK’yi hareketsiz tutarak, kuşatılmasını kolaylaştırmaya dönüktür. Özellikle “gelecek aşamada” yani MHP pasifize edildiği ve kendi rejimi oturduğu zaman, İran, KDP, HTŞ’li Suriye ve SMO ile ona karşı harekete geçtiği zaman, PKK bu zaman zarfında hareketsiz kalacağı için etkisiz bir konumda olacaktır.
Yukarıdaki birinci ve üçüncü noktaların anlaşılmasında bir sorun yoktur. Ama ikinci noktanın açılması ve netleştirilmesi, “büyük fotoğraf”ın anlaşılması için zorunludur.
AKP’nin bölge politikası, “ABD siyaseti içerisine giriyormuş gibi” yaparak ve bu temelde başlayarak ama zamanla ABD’yi boşa düşürerek, mümkünse denge siyasetini korumak ama bu mümkün değilse de kendisini Doğu’lu güçler içerisine atmaya dayanmaktadır. Bu süre zarfında da, mümkün olduğu kadar fazla bir nüfuza ve güce sahip olmayı istemektedir. Bunun için ise Suriye’nin “iki yakası”ndaki politikaları yani Rojava ile geri kalanı arasındaki politikaları, dikkatli bir şekilde ele alması ve birbirine bağlamasını bilmek zorundadır. Bu noktada temel problem, ABD ile birlikte hareket ederken, ona tam bağlanmamaktır. ABD ise bu işbirliği sürecinde Türkiye’yi ya da AKP’yi tamamen kendisine bağlamak istemektedir. ABD Türkiye’yi Batı’ya tam olarak bağlamadan, İran, Çin ve Rusya üzerine kapsamlı olarak gitmek istememektedir. Denebilir ki, bütün Batı çıkarları gelip Türkiye üzerinde düğümlenmiş durumdadır ve bu durum Erdoğan rejimi üzerinde büyük bir tarihsel baskı ve strese neden olmaktadır. Erdoğan bu durumun çok iyi farkındadır.
Erdoğan ABD ile taktik ittifak yaparken, onun beklentilerini bir noktaya kadar karşılamak durumundadır. Aksi taktirde onu direk karşısına almış olacaktır ki, bu durumda kapsamlı bir saldırı ve baskı altına girmiş olacaktır. Böyle bir durumda da fazla dayanamaz. Bunun için ABD’ye taktik olarak “evet” diyen ama dolaylı yollardan onu etkisiz hale getiren bir politika benimsemiştir.
AKP ABD’nin bölgesel alandaki beklentilerini görünürde karşılamak isteyen bir politika geliştirirken aynı zamanda onunla görünürde anlaştığı noktalardan kendisine karşı bir cephe açılmasını da imkansız hale getirmek istemektedir. ABD ile anlaşma noktalarını, bu noktaların ABD tarafından kendisine karşı kullanılmaması için onu orada kilitleme noktalarına çevirmek istemektedir. Biçimsel olarak sanki Batı’ya hizmet ediyormuş gibi görünüp, bu noktalardaki kazanımları daha sonra kendi bağımsız politikasının çemberini genişletemeye ve bu temelde ABD’yi boşa düşürmeye bağlamak istemektedir.
Esad rejiminin düşmesinden önce Erdoğan, kendi rejimine yönelen tehdit vektörlerini şu şekilde değerlendiriyordu:
a-MHP üzerinden gelen tehdit. Bu tehdit Batı tehditi ile birleşmektedir.
b-PKK üzerinden gelen tehdit. Bu tehdit PKK’nin Rojava üzerinden Batı ile yapmış olduğu taktik ittifaktan dolayı, Batı tehditi ile birleşmektedir.
c-Batı’nın İran ambargosunu delmesinden, IŞİD ile ilişkilerden, kara para aklama işlerinden kaynaklanan ve direk Erdoğan’ı içeren tehdit. Bu tehdit Türkiye ekonomisinin makro dengelerini parçalama tehditini ile birleşmektedir.
Şimdi bu tehdite Esad’ın düşmesinden sonra, HTŞ tehditi de eklenmiş durumdadır ve bunların tek bir çizgi halinde birleşmesi durumunda AKP ile Erdoğan’ın iktidarda kalması mümkün değildir. Bütün bu tehditleri (MHP, PKK (PYD), HTŞ ve Erdoğan’a kişisel tehdit) ABD kendi kanatları altına almış durumdadır ve birbirinden çok ayrı görünen bu tehditler bir master plan aracılığıyla, arka planda birbirine bağlanmış durumdadır. İşte ABD’nin AKP ile Erdoğan’a karşı oluşturmuş olduğu tehdit cephesinin en önemli halkası PKK’dir. AKP’nin PKK’yi ABD’nin elinden alması durumunda, ABD’nin planının önemli bir sekansını yok ederek işlemez hale getirmesi mümkündür.
Bundan önceki makalede (Halep Saldırısının Arkasında Kim Var?), Trump’ın Erdoğan’ı kendi politikasına gelmemesi durumunda iktidardan nasıl indirebileceği ile ilgili olarak şu analizi yapmıştık:
“Trump liderliğinde Batı ittifakının Erdoğan’ı indirmesinin genel çerçevesi şu şekilde olabilir:
1-PKK, PYD üzerinden ABD’den almış olduğu lojistik destek ve yine YPG’den devşireceği büyük bir askeri güç ile Türkiye’ye çok kapsamlı bir saldırı başlatır. Bu saldırı o kadar çok “can yakar” ki, kamuoyunda büyük bir iğfal gerçekleşir ve AKP’nin teşhirini yoğunlaştırır. İç politikada AKP-DEM-CHP yakınlaşması tamamen dinamitlenmiş olur.
2-Batı ittifakı, AKP rejiminin “aşil topuğu” olan Türk ekonomisini daha da kırılgan hale getirmek ve büyük bir ekonomik krizi tetiklemek için mali operasyonlarda bulunur.
3-ABD’de bekleyen Erdoğan’nın yolsuzluk dosyaları için kararlar alınır ve ABD mahkemeleri Erdoğan’ın yakalanması için kararlar çıkartır. ABD bu yakalama kararlarını bütün müttefiklerine dayatır ve Putin’e yapılan ambargonun aynısı Erdoğan’a yapılır.
4-Erdoğan yaptırımları temelinde Türkiye ekonomisine yaptırımlar ve ambargo konulur.
5-Türkiye’de kırılgan olan makro ekonomik denge paramparça olur ve enflasyon, kur ve faizlerdeki yükselme halkın alım gücünü sıfır yaparak, Türkiye’de büyük protestoların ortaya çıkmasına neden olur.
6- Pusuda bekleyen MHP erken seçim kararı alır ve ülkeyi seçime götürür ama bundan önce İYİP,CHP ve DEM ile gizlice Batı desteği ile anlaşır.
7-Seçimlerde Erdoğan büyük darbe yer, yok eğer hile yaparsa bütün muhalefet (MHP de dahil) seçimleri tanımazlar ve ülke kaosa sürüklenir.
8-Böyle bir durumda “darbe mekaniği” kaçınılmazdır ve kimin kazanacağına ise güç ilişkileri karar verecektir.”
Bu noktaya şimdi HTŞ’yi ve Rojava’da “gömülü” olan IŞID’cileri de eklemek gerekir. Batı’nın desteği ile HTŞ’ye ve IŞİD’e bağlı hücreler, PKK AKP’ye karşı güçlü bir saldırı başlattığı zaman, içeride büyük terör eylemlerine girişerek, AKP’nin yıpratılmasına katılabilirler, ki katılmaları yüzde yüzdür.
Şimdi de AKP’nin, ABD’nin perde gerisinde koordinasyonu ve planlamasıyla oluşturulan bu tehdit cephesine karşı nasıl hareket edebileceğini ele almaya çalışalım.
Her planın her zaman çok önemli bir halkası bulunur ve bu halkanın işlemez hale getirilmesiyle genel plan çöker. Yukarıdaki ABD planının en önemli halkası PKK’dir ve PKK’yi bu plandan çekip aldığınız zaman, ABD’nin AKP’ye olan tehdit yapısı zayıflar ve işlemez hale gelir. O halde ABD planını tersine çevirerek, AKP’nin bu planı nasıl etkisiz hale getirebileceğini tahmin etmeye çalışalım:
a-Erdoğan Abdullah Öcalan ile anlaşır ve bu temelde PKK’nin Kandil Önderliği ve DEM Parti ile bir anlaşma elde eder. Elbette bu belirli tavizler içeren bir anlaşmadır.
b-Bu anlaşmaya dayanarak PKK’nin Türkiye’ye büyük bir saldırı yapmasını önler ve kamuoyunun kendine karşı dönmesine engel olur.
c-PKK ile yapılan anlaşma AKP-DEM-CHP yakınlaşmasına yol açarak, anayasal değişimin önü açılarak parlamenter sisteme geçilerek, MHP’den boşanılır. MHP köşeye sıkışır. Hatta bir AKP-CHP-DEM koalisyonu dahi kurulur. Bu koalisyon MHP’yi devlet içinde zayıflatır.
d-MHP ile PKK cephelerini kontrol altına alan AKP, HTŞ ya da IŞİD üzerinden gelecek olan terör saldırılarını güçlü güvenlik önlemleri ve yine yeni Suriye yönetimini havadan ve yerden SMO ve Türk Ordusu ile tehdit ederek püskürtür.
e-İçeride güçlü bir pozisyonda olan AKP’ye Trump yönetimi yaptırım baskısı silahını çekemez. Yok eğer çeker ise Erdoğan daha fazla Rusya, Çin ve İran’a yanaşma fırsatı elde etmiş olur ve bu kamp ile kapsamlı bir stratejik anlaşmaya gidebilir.
Bu analizden de görüldüğü gibi PKK, AKP’nin rejimi kurtarabilmesi için temel bir halka durumuna gelmiştir. Aslında Erdoğan Esad rejimi düşmeden önce Esad ile anlaşmanın yanına PKK ile anlaşmayı da koyup çok daha geniş bir manevra alanına sahip olmak istiyordu. Erdoğan’ın bir noktaya kadar haklı olarak Esad’ın kendisine uzatılan elin manasını anlamaması değerlendirmesi hem Esad’ın sonunu getirdi hem de Erdoğa’ı stratejik olarak daha zayıf duruma getirdi.
Peki şimdi Kandil de Erdoğan’ın uzattığı eli tutmaz ise ne olacak?!
Kandil’in Erdoğan’ın uzattığı eli tutmaması mümkündür. Hiç kuşkusuz bu durumda hem Erdoğan hem de Kandil kaybedecektir. Ama bütün bunlar Erdoğan’ın hatasıdır. O hem Esad ile hem de Kandil ile olan düşmanlığın dozunu çok yüksek tuttu ve birgün masaya oturma ihtimalini düşünmedi. Bir atasözünün dediği gibi “kuyuya tükürme gün gelir suyunu içersin”i hiç düşünmedi ve şimdi Esad’a uzattığı ve havada kalan elin bir benzeri Kandil ile de yaşanabilir.
Trump yönetimi, Biden yönetiminin Ukrayna’da Rusya’ya kurduğu tuzağın bir benzerini, Rojava’da Erdoğan’a kurmuş olabilir. SDG ile Türk Ordusu’nu kafa kafaya getirtip ve savaştırarak ve de SDG’yi arka planda sürekli olarak destekleyerek, Türkiye’ye büyük kayıplar verdirebilir. Böyle bir durumda iç politikada Öcalan ile yapılan açılım boşa düşecek ve AKP’nin CHP ve DEM ile yakınlaşması sona erecektir. Bütün kamuoyu bu savaşla Erdoğan’a karşı döndüğü zaman, Trump Erdoğan’a yaptırım silahını çekerek, onu iktidardan düşürecek politikaların kapısını ardına kadar açabilir. İşte bu andan itibaren sinsi bir şekilde “İmralı Açılımı”nı destekleyen MHP, ABD’nin kapısını açtığı yeni sürecin odağına yerleşerek yeni bir politik açılım yaparak, Erdoğan’ı iktidardan indiren bir politik manevraya önderlik edebilir.
İşte o zaman çanlar güçlü bir şekilde Erdoğan için çalacaktır!
Erdoğan’ın “İmralı Açılımı”, Rojava’dan başlayıp ve Türk iç politikasının tam kalbinden geçen bu ABD müdahalesini durdurmak ya da onun elinden alarak, iktidarını koruma üzerine oturmaktadır.
Kısacası bir AKP-PKK(PYD) savaşında hem AKP hem de Kandil aynı anda kaybedecektir.
(devam edecek)
DİPNOTLAR:
5- http://demokratikbirlik.org/halep-saldirisinin-arkasinda-kim-var