Çanlar Kimin İçin Çalıyor? (IV)
Şimdi Devlet Bahçeli’nin tek umudu, PKK’nin Kandil Önderliği’nin Öcalan ile cepheleşmesinde ve Trump’ın yanında yer alarak Türkiye ile kapsamlı bir savaşa tutuşmasına kalmıştır. Çünkü böyle bir durumda, AKP’nin CHP ve DEM ile olan yakınlaşması sona erecek ve MHP’nin istediği politik ortam ortaya çıkacaktır. Yok eğer Kandil Öcalan’ı sorunsuz izler ve AKP ile bir savaşı usta bir manevra ile savuşturabilirse işte o zaman çanlar MHP için çalacaktır!

Çanlar Kimin İçin Çalıyor? (IV)
AKP’nin Manevra ve Tecrit Politikası Karşısında MHP
AKP ile MHP arasındaki ilişki stratejik değil taktik bir ilişkidir. Her iki taraf da bunu iyi bilmektedir. Zorunluluktan kaynaklanmıştır ve iki partinin stratejik vizyonları farklıdır. MHP Batı ile stratejik bir ilişkiye girmekten yanayken, AKP denge siyasetinden yanadır ve Batı ile stratejik ilişkiyi kendi iktidarına bir tehdit olarak görmektedir.
İlişkinin ilk dönemlerinde güç ilişkileri çok orantısız ve farklıydı. MHP daha zayıf ve dağınık bir görünüme sahipken, AKP daha güçlü ve birlik halinde bir görünüme sahipti. Ama uluslararası konjonktür evrim geçirmeye başlayınca ve bu evrim MHP’ye yarayınca, AKP ile MHP arasındaki güç ilişkisi de değişmeye başladı.
MHP AKP karşısında tek iç politikadaki gücü ile tutunamayacağını bildiği için, dış politikada gizli bir destek arayışındadır ve bunu ise aslında ABD ile İngiltere’nin yanında bulmuş durumdadır. Kendi stratejik mevzilenmesini, AKP’nin ABD ve İngiltere arasındaki çelişkilere göre konumlandırmıştır. Dış destek iç politikada belirli bir güce ulaşmasının ürünü olacağı için, iç politikada güçlenmeye çalışmaktadır. İç politikadaki güçlenme ise iki noktada etkili olmayı gerektirmektedir:
a-Devlet içinde güçlenme ve nüfuz sahibi olma ve de bu imkanlara dayanarak toplumsal tabanını genişletme. Bunu AKP’ye verdiği destek sayesinde elde etmektedir.
b-İç siyasette bütün partileri dağınık tutma ve kendisi güçlenirken diğerlerinin zayıflamasını sağlamaktır. Bunu da MHP ile İYİ Parti arasında bir işbölümü kurarak yapmıştır. Kendisi AKP’nin yanına konumlanırken, Meral Akşener aracılığıyla İYİ Parti’yi muhalefetin yanına konumlandırarak, her iki cepheyi aynı anda zayıflatmak isteyen bir politika izlemiştir (Bahçeli’nin Meral Akşener politikası değişikliğe uğramıştır ve az ileride bu noktaya tekrar değineceğiz).
MHP 2023 genel seçimlerinden sonra, AKP’nin kendisi ile ittifakını sonlandırma gizli niyetini sezerek, kendisi de gizli bir şekilde direnişe geçmiştir. AKP’nin dolaylı olarak ittifakı koparma baskısına, ittifaka iki el ile sıkıca sarılarak karşılık vermiştir. İlk başlarda zayıf gibi görünen MHP, son dönemlerde iki büyük olayın gerçekleşmesiyle konjonktürel olarak giderek daha da güçlenmiş ve AKP’ye ciddi bir tehdit olarak ortaya çıkmıştır. Bu iki olay, ABD’de Trump’ın başkan seçilmesiyle, Suriye’de Esad’ın düşüşüdür. Bu olaylar en çok MHP’ye yaramakta ve onun stratejik pozisyonunu güçlendirmektedir. Eğer Devlet Bahçeli’nin şansı yaver gider ve bazı politik aktörler hata yaparlarsa (PKK’nin Kandil Önderliği gibi), iktidarın çok kısa bir zaman sonra onun elleri arasına geçmesi kuvvetle muhtemeldir.
Bundan önceki bölümde, AKP’nin iktidarını tehdit eden çerçeveyi kısaca ortaya koyduk ve nasıl Trump ABD’sinin birbirinden ayrı gibi görünen cepheleri (MHP ve PKK-PYD gibi) arka planda tek bir stratejinin parçaları gibi ele alarak ve birbirine bağlayarak Erdoğan’ı iktidardan indirmek istediğini belirttik. İşte bu planın iç politikadaki en büyük ayağı MHP’dir.
ABD ile müttefikleri Erdoğan’ın etrafındaki çemberi giderek daraltırken, MHP’nin bu süre zarfında zayıflamaması ve bugüne kadar elde etmiş olduğu kazanımları elinde bulundurması gerekmektedir. Bundan dolayı MHP zaman kazanmak için, Erdoğan’ın kendi rejimini korumak ve sürdürmek için başlatmış olduğu ve de özü itibariyle MHP’ye karşı olan ’“İmralı Açılımı”nı görünüşte kabul etmek zorunda kalmıştır.
Devlet Bahçeli’nin tek başına ya da Türkiye iç siyasetinin çerçevesi ve potansiyeli ile Erdoğan karşısında hiçbir şansı yoktur. Bunu kendisi de bilmektedir. Zaten Erdoğan karşısında vermiş olduğu iktidar mücadelesini tek iç politikadaki dinamiklere göre yapmamaktadır. Devlet Bahçeli ile MHP’nin siyasi vizyonları ABD’de Demokrat Parti ile değil ama Trump ABD’si ile hemen hemen yüzde yüz örtüşmektedir. Devlet Bahçeli’nin planlarını baltalayan durum, Trump’ın 2020’de ikinci defa başkan seçilememesi olmuştur. Ama 2024’ün kasım ayında Trump ikinci defa başkan seçilince, Bahçeli’nin iktidar olma umudu tek artmamış ama kapının ardına kadar açılmış olduğunu sanmaktadır. Çünkü ABD’nin Erdoğan’a ne yapacağını az çok anlamış durumdadır.
MHP’nin bugüne kadarki siyasi pozisyonu, sinsi bir şekilde sürekli olarak AKP’yi sınırlayarak, onun siyasi manevra yapmasını engellemek yani dar bir politik temele sıkışmasını sağlamak üzerineydi. Bunu ise bir yandan Cumhur ittifakı ile AKP’ye yakın durarak ve onun politikalarını sınırlayarak, öte yandan da Meral Akşener aracılığıyla İYİ Parti’yi CHP’nin yanında konumlandırarak yapıyordu. Bu taktik ile AKP’nin hem DEM’e hem de CHP’ye yaklaşmasını önlüyordu. AKP MHP ile ittifakından dolayı DEM’e yanaşamıyordu, CHP de İYİ Parti ile ittifakından dolayı AKP’ye ne de DEM’e yaklaşabiliyordu. MHP ile İYİ Parti arasındaki “danışıklı-dövüş” ise herkesin kafasını karıştırıyordu ama biri hariç: Erdoğan! Erdoğan Devlet Bahçeli’nin kurmuş olduğu bu siyasi düzeneği biliyordu ve Bahçeli’yi hiç beklemediği nokta üzerinden vurdu: CHP!
Erdoğan’ın Özgür Özel ile Bahçeli’den gizli olarak anlaşması ve onun CHP genel başkanı olmasını sağlayarak CHP ile yakınlaşması, Bahçeli’nin planının suya düşmesine neden oldu. AKP’nin CHP ile Özel üzerinden yakınlaşması, DEM ile yakınlaşmasının da önünü açtı ve Bahçeli’nin “Erdoğan’ı kafesleme stratejisi” çöktü. Erdoğan’ın DEM ve İmralı’daki Abdullah Öcalan ile yakınlaşmanın önünü açan durum, Özgür Özel’in CHP genel başkanı seçilmesi ya da seçtirilmesidir. Erdoğan CHP ile yakınlaşmayı kullanarak “İmralı Açılımı”nı Bahçeli’ye kabul ettirmiştir.
Erdoğan’ın Bahçeli kuşatmasını yarıp ve çıkması, Bahçeli’yi yeni bir stratejiye ya da “oyun planı”na sürüklemiştir. Erdoğan’ın Özgür Özel üzerinden CHP’ye yanaşması, Bahçeli’nin Akşener üzerinden İYİ Parti’ye vermiş olduğu misyonun da sonu olmuştur. Çünkü Erdoğan CHP’yi “içten ele geçirmiş” ve bu durumda İYİ Parti’nin CHP’yi durdurması artık mümkün değildir. İşte tam bu anda Meral Akşener bizim tahminlerimize göre, Devlet Bahçeli’nin isteğiyle İYİ Parti’den ayrılarak bizzat AKP’nin içine girmesi ve kendine yakın milletvekillerini de beraberinde götürmesi görevini almıştır. Böylece AKP içinde hem bilgi alacak hem de Erdoğan’a yakın olarak ve parti içindeki politikaları etkileyerek AKP’yi içten kilitlemeye çalışacaktır. Erdoğan bu konudaki kararını hiç kuşkusuz iyi düşündükten sonra verecektir.
Devlet Bahçeli’nin bu strateji ile yani “Erdoğan’ı kafesleme stratejisi” ile yapmak istediği, AKP’yi müttefiksiz bırakarak, ABD ile müttefikleri Erdoğan’ı devirmek için harekete geçtiği zaman, iç politikada hiçbir kaçacak yerinin olmamasını sağlamaktı. Kısacası Erdoğan’ın iç politikada müttefiksiz kalması ile manevra yapamaması, iktidarını kaybetme ile eşanlamlıdır. Bir an Devlet Bahçeli’nin başardığını düşünelim ve Trump’ın PKK ya da PYD üzerinden Türkiye’ye büyük bir saldırı başlattığını ve bunun sonucunda olacakları tahmin etmeye çalışalım. Bu saldırı sonrasında zaten zayıflamış olan AKP iyice zayıflar, Erdoğan’a karşı uluslararası yaptırımlar da devreye sokulunca, Türkiye’nin makro ekonomik dengesi paramparça olur ve bunun sonucunda Erdoğan’ın iktidardan gitmesi için AKP’de dahi büyük bir isyan baş gösterir. Erdoğan’ın gidişiyle de ortaya çıkacak olan boşluğu MHP odaklı bir politika doldurur.
MHP Erdoğan’ın düşüşü sırasında CHP ile bir yakınlaşmayı da hiç kuşkusuz düşünüyordu ve “eski CHP” ile Mahsur Yavaş üzerinden yani onun cumhurbaşkanlığı üzerinde anlaşarak bu yakınlaşmayı yapmayı da düşünmüş olabilir. Ama CHP’nin içten Erdoğan tarafından ele geçirilmesi ya da en azından önemli konularda yönlendirilmesi ile bu plan da suya düşmüş durumdadır.
MHP yukarıda belirttiğimiz strateji ile Erdoğan’ı kuşatırken, Erdoğan’ın beklenmedik bir şekilde Özgür Özel’i CHP genel başkanı yapmasıyla ve bu temelde DEM ve İmralı ile yakınlaşma elde etmesiyle, kendisi kuşatıldı. Normal koşullarda AKP’nin CHP ve DEM yine PKK ile yakınlaşmasını kabul etmeyen MHP, AKP’nin bu manevrası karşısında bir karara sürüklendi: ya bu sürece açıkça direnecek ya da bu süreci kabul etmiş gibi görünerek, dolaylı olarak bu süreci baltalamaya çalışacaktı. İşte Devlet Bahçeli ikinci yolu seçerek, yeni bir stratejiye yöneldi.
Peki Devlet Bahçeli ile MHP görünüşte bu süreci kabul ederek ama temelde bu süreci nasıl saptırabilir?
Nasıl daha önce MHP AKP’yi kuşatmak için, kendisi AKP’nin yanına konumlanarak ve İYİ Parti’yi de CHP’nin yanına konumlandırarak, AKP’yi müttefiksiz ve bu temelde savunmasız bırakmak istedi ama AKP, CHP üzerinden bu kuşatmayı yardı. Aynı şekilde Devlet Bahçeli de, Erdoğan’ın MHP kuşatmasını CHP üzerinden başlayan ve PKK ile bitirmek isteyen bir politika ile yarmak istemektedir. Ama CHP’yi direk etkileyemediği için, psikolojik harekata başvurarak bunu yapmaktadır. Başka bir ifade ile CHP Yönetimi’ni direk etkileme şansı olmadığı için, CHP tabanının hassasiyetlerini parti yönetimine karşı kışkırtarak bu süreci baltalamak istemektedir.
Bu noktayı biraz detaylı açmaya çalışalım. Çünkü ilk bakışta anlaşılması biraz güçtür.
AKP, CHP ve DEM (PKK) ile bir cephe oluşturarak, MHP’yi kuşatmakta ve köşeye sıkıştırmaktadır. AKP-CHP-DEM (PKK) cephesinin oluşumu, kesinlikle MHP’nin işine gelmemektedir. Ama MHP’nin ise bu cephenin oluşumunu mutlak suretle durdurması gerekmektedir. Erdoğan usta bir “siyasi mühendislik” ile bu cephenin oluşum sürecini başlatmış ama daha bitirememiştir. İşte Devlet Bahçeli görünürde bu cephenin içine dahil olup ve onu içten parçalamak isteyen bir politika izlemektedir ve bunu da provakatörlük ile yapmak istemektedir.
Bu noktada Bahçeli’nin ilk provakatif girişimi, onun çok tartışılan ve Erdoğan’ın İmralı Açılımı’na sözde destek veriyormuş gibi yaparak, Öcalan’ı Meclis’e çağıran ve PKK’yi feshetmesi karşılığında “umut hakkı” elde etmesini öneren konuşmasıdır. Bu konuşmada bir tuhaflık olduğunu kamuoyu hemen farketti ve “arkasında” çok doğal olarak “birşeyler” aradı. Bir kesim bundan Erdoğan’ın haberi olmadığını yine diğer bir kesim de olduğunu iddia etti. Bize göre her iki taraf da haklıdır çünkü Bahçeli’nin Erdoğan’a destek konuşması yapacağından Erdoğan’ın elbette haberi vardı ama “ölçüsüz bir çıkış” yapacağından haberi yoktu.
Peki Bahçeli’nin bu “ölçüsüz çıkışı”nın asıl hedefi neydi?
Bu ölçüsüz çıkış ile Bahçeli, özellikle CHP içindeki ulusalcıları tahrik ederek yine İYİ parti ve diğer milliyetçi damarı güçlü olan partileri de tahrik ederek, CHP’nin AKP’den uzaklaşmasını hedefledi. Bu kadar hassas bir soruna, bu kadar ölçüsüz yaklaşmak, toplumun ortasına tahrip gücü yüksek bir bomba koymakla eşanlamlıdır. Süreci destekliyor görünümü altında sabote etmektir. Zaten bu konuşmadan sonra CHP sert tepki verdi ve AKP ile CHP yakınlaşması yara aldı. Bunun üzerine Erdoğan CHP’ye gözdağı vermek için Esenyurt’a ve yine başka yerlere kayyum atadı. Bahçeli bu provakasyonunu, DEM’e yumuşak davranarak yaptığı için ya da bu provakatif eylemini bilerek DEM ile “yumuşama”nın altına gizlediği için, herkesin kafasını karıştırdı.
Bahçeli’nin hedefi, ilk olarak AKP ile CHP yakınlaşmasını önlemek ve CHP’nin dışında kaldığı ve sadece AKP-DEM yakınlaşmasının olduğu bir sürecin oluşumunu sağlamaktır. CHP’nin dışında kaldığı bir AKP-DEM yakınlaşması ise, AKP’nin MHP’yi kuşatmasında “kısa” kalacaktır. Daha sonra Kandil hata yapıp ve Erdoğan ile uzlaşmaz ise de yani savaş başladığı zaman ise zaten bu AKP-DEM yakınlaşması da baltalanacağı için, AKP ortada kalacaktır! Bahçeli Kandil ile AKP arasındaki savaşı ise, ABD’nin orkestra edeceğini sanmaktadır.
Bahçeli’nin “ölçüsüz çıkışı”nın bir başka hedefi yine bulunmaktadır. O da PKK’ye şimdiden dolaylı mesaj göndererek, AKP’ye mecbur olmadıkları ve ileride MHP’nin etkin olduğu bir hükümette anlaşabilecekleri sinyalini göndermektedir. Bir noktaya kadar MHP, Rojava’daki Kürt özerkliğini eğer ABD ile beraber hareket etmek istiyorsa kabul etmek durumundadır. PKK’ye böyle dolaylı bir sinyal gönderme aynı zamanda ABD’ye de bir dolaylı mesaj vermedir. MHP’nin ileride iktidarını oturtma sürecinde PKK ile bir ateşkese de ihtiyacı bulunmaktadır. Bundan dolayı PKK ile esnek bir ilişki geliştirmenin zorunlu olduğunu anlamaktadır. Kürt ulusuna Kuzey Kürdistan’da soykırım uygulamadan önce PKK ile taktik bir anlaşmanın kaçınılmaz olduğunu MHP iyi bilmektedir ve bu temelde bir aldatma politikası uygulamaktadır.
Devlet Bahçeli’nin bütün siyasi alanı doldurmak isteyen politikasının (Erdoğan gibi) CHP ayağının da olduğunu ve arka planda Kemal Kılıçdaroğlu ile temasta olduğunu varsayabiliriz. Onun tekrar CHP’nin başına geçmesini isteyebilir ve hatta bunun için gizli bir şekilde dahi çalışabilir.CHP’nin Erdoğan’ın etki alanından çıkarılması (ki genel başkan değişimine bağlıdır), MHP’nin stratejisinin başarısında önemli bir yere sahiptir.
MHP’nin bu süreci “içten” sabote etmek istediğini gösteren ikinci büyük gösterge ise “hiçbir pazarlık olmayacak ve PKK koşulsuz silah bırakacak” söylemidir. Yüz yıldan fazladır süren ve neredeyse küresel bir soruna dönüşen bir soruna, bu kadar yüzeysel ve gayriciddi bir yaklaşımın tek amacı olabilir ki, o da süreci dar bir politik alana sıkıştırarak, AKP ile PKK’nin Kandil Önderliği arasında çatışma yaratmaktır. Çünkü Bahçeli böyle onursuz bir teklifin, Kandil tarafından kabul edilmeyeceğini bildiği için aynı anda hem Erdoğan’a hem de Kandil’e tuzak kurmakta ve ABD ile aynı paralelde hareket etmektedir.
Devlet Bahçeli’nin Erdoğan’ın “PKK ile yapmış olduğu açılım süreci”ni dolaylı olarak baltalamak için yapmış olduğu üçüncü provokasyon “teğmenler meselesi”dir. Devlet Bahçeli “teğmenler meselesi”ni bilerek köpürterek, AKP ile CHP’nin çatışmasını ve aralarındaki ilişkilerin gerginleşerek kontrolden çıkmasını hedeflemektedir. Nasıl Öcalan noktasında “ölçüsüz çıkış” yaparak “tersten bir psikolojik operasyon” yapmak istediyse aynı şekilde “teğmenler meselesi”nde de ölçüsüz bir çıkış yaparak “ters bir psikolojik operasyon” ile AKP ile CHP’yi karşı karşıya getirerek ve cepheleştirerek, AKP, CHP ve DEM yakınlaşmasını baltalamak istemektedir.
Şimdi anlaşıldı mı Bahçeli ne yapmak istiyor!
Erdoğan soğukkanlı bir şekilde olayları alttan alarak ve Suriye’deki olayları bahane ederek, PKK ile yakınlaşmayı sürdürdü ve Bahçeli’nin provakatif çıkışının tahribini azaltmayı şimdilik başardı. Bunda ise Özgür Özel ile olan “gizli anlaşması”nın rolü büyük olmuştur. Çünkü kısa bir süre sonra Özgür Özel, CHP’nin ve tabanın “gazını alarak” olayları sakinleştirmiş ve AKP’nin İmralı Açılımı’nın önünü açarak, Bahçeli’yi boşa düşürmüştür.
Şimdi Devlet Bahçeli’nin tek umudu, PKK’nin Kandil Önderliği’nin Öcalan ile cepheleşmesinde ve Trump’ın yanında yer alarak Türkiye ile kapsamlı bir savaşa tutuşmasına kalmıştır. Çünkü böyle bir durumda, AKP’nin CHP ve DEM ile olan yakınlaşması sona erecek ve MHP’nin istediği politik ortam ortaya çıkacaktır. Yok eğer Kandil Öcalan’ı sorunsuz izler ve AKP ile bir savaşı usta bir manevra ile savuşturabilirse işte o zaman çanlar MHP için çalacaktır!
(devam edecek)