ERDOĞAN’IN SAĞLIĞI, İKTİDAR BLOKU VE İYİ PARTİ

Çok kısa bir zaman önce yazdığımız bir makalede (Erdoğan ve AKP bu politik krizden nasıl çıkar?) , Erdoğan’ın iç ile dış politikasının içeride yaşanan ekonomik ve politik krizden dolayı bir politik kırılma yaşayabileceği ve iktidarda kalmak için bir dış savaş kışkırtarak ve içeride seçimleri askıya alarak bir açık diktatörlüğe evrilme olasılığına ve de bu temelde olayların kontrolden çıkarak ABD ile istenmese de bir stratejik işbirliğine sürüklenme olasılığına dikkat çekmiştik. Son dönemdeki bazı gelişmeler, bu aynı sonuca farklı bir biçimde de ulaşma ihtimalinin olduğunu ortaya koymaktadır.

ERDOĞAN’IN SAĞLIĞI, İKTİDAR BLOKU VE İYİ PARTİ

ERDOĞAN’IN SAĞLIĞI, İKTİDAR BLOKU VE İYİ PARTİ

Kemal Erdem

Çok kısa bir zaman önce yazdığımız bir makalede(Erdoğan ve AKP bu politik krizden nasıl çıkar?) , Erdoğan’ın ile dış politikasının içeride yaşanan ekonomik ve politik krizden dolayı bir politik kırılma yaşayabileceği ve iktidarda kalmak için bir dış savaş kışkırtarak ve içeride seçimleri askıya alarak bir açık diktatörlüğe evrilme olasılığına ve de bu temelde olayların kontrolden çıkarak ABD ile istenmese de bir stratejik işbirliğine sürüklenme olasılığına dikkat çekmiştik. Son dönemdeki bazı gelişmeler, bu aynı sonuca farklı bir biçimde de ulaşma ihtimalinin olduğunu ortaya koymaktadır.

Bugünkü iktidar bloku faşist-politik islamın hegemonyasında, faşist-politik islamcılar ile faşist-Türk milliyetçilerinin bir koalisyonudur. Vatan Partisigibi bazı ulusal-milliyetçiler de bu koalisyonun çok küçük bir parçasını oluşturmaktadırlar. İktidar blokuna asıl ideolojik ve siyasal karakterini, devlet ve toplum içindeki örgütlülük gücünden dolayı faşist-politik islam vermektedir ve bundan dolayı da iç ve dış politikada asıl belirleyici gücü oluşturur. Daha önce yazmış olduğumuz makalelerde, Erdoğan’ın iç politikadaki sıkışmışlığının onu istemese de faşist-Türk milliyetçiliğinin çizgisine sürükleyebileceğini yazmıştık. Ama bazı politik gelişmeler, iktidar bloku içerisindeki güç ilişkilerinin “bazı beklenmedik” gelişmelerden dolayı tersine dönme ihtimalinin yani iktidar bloku içerisindeki faşist-Türk milliyetçiliğinin faşist-politik islamı alt ederek üste çıkma potansiyelinin olduğunu ortaya koymaktadır. Bu olasılık nasıl gelişebilir işte bu makalenin asıl konusu budur.

Faşist iktidar bloku içerisindeki ilişkiler tersine nasıl dönebilir? 

Son dönemlerde Erdoğan’ın sağlık sorunları etrafında bir çok spekülasyon yapılmaktadır. Hatta bazı yadsınamaz görüntüler onun ağır hasta olduğunu ortaya koymaktadır. Hiç kuşkusuz konunun hassaslığından dolayı bazı bilgiler ve haberler açıkça yazılamamakta ve tartışılamamaktadır. Ama siyasi partilerin bu konuyla ilgili olarak fazla bilgilere sahip olduğu tartışmasızdır. Bir olasılık (belki de güçlü bir olasılık) olarak Erdoğan’ın ya kısmi ya da tamamen siyasi yaşamdan sağlık sorunlarından dolayı çekilme ihtimali bulunmaktadır.Hiç kuşkusuz bu durum bir çok politik planın bir parçasını oluşturmaktadır.Böyle bir durumda yani Erdoğan’ın sağlık sorunlarından dolayı kısmi ya da tamamen siyasi arenadan çekildiği bir durumda, AKP-MHP ve küçük ortaklar (BBP,Vatan Partisi) koalisyonu nasıl bir politik duruma sürüklenir?

Erdoğan Tek Adam Yönetimi ile oldukça merkeziyetçi ve otoriterlikten neredeyse totaliterliğe evrilen bir politik sistem inşa etti. Aşırı merkeziyetçilik bütün gücü tek bir merkezde topladığı için, merkezdeki bir lider kaybı hem devlette hem de partide büyük bir politik boşluğa neden olacaktır. Bu merkeziyetçilik AKP içerisinde lider potansiyeline sahip olan bütün kadroları tasfiye ettiği için, liderin yok olması durumunda partinin büyük bir politik darbe almasına da neden olacaktır. Bu durumda AKP’nin oyları daha da eriyeceği gibihem devlet krizini hem de genel olarak politik krizi daha da derinleştirecektir. Böyle bir durumda bu politik krizden çıkışın bir seçimle olacağı ve seçimlerin yeni bir politik kompozisyona yol açacağı sanılabilir. İster seçim olsun isterse de olmasın bu politik krizin, iktidarın sola doğru değil daha da sağa doğru kayması şeklinde gelişmesi kuvvetle muhtemeldir. Bunun nedeni Meral Akşener ve İYİ Parti’nin siyasi arenada işgal etmiş olduğu yer ile ilgili olmasıdır.

Geçen yıl yazmış olduğumuz bir makalede (AKP ve İYİ Parti), İYİ Parti’yi analiz etmeye çalışmıştık ve bu partinin büyük oranda gelecekte Millet İttifakı’nı terkedeceğini ve Cumhur İttifakı tarafına geçebileceğini belirtmiştik. Bunun nedeninin ise İYİ Parti’nin seçmen kitlesinin Cumhur İttifakı içerisinde bulunduğunu ve bu kitlenin ise İYİ Parti’yi bir mıknatıs gibi çektiğini belirtmiştik. Bizim bu şüphelerimiz son dönemlerde Meral Akşener’in uygulamış olduğu ve ikili bir karaktere sahip politikalarıyla giderek doğrulanmaya başlamıştır.Meral Akşener son dönemlerde uygulamış olduğu bazı politikalar ile bir yandan Millet İttifakı içerisindeki yerini sağlamlaştırırken, öte yandan da “çaktırmadan” Cumhur İttifakı içerisinde kendisine politik olarak alan açmaya çalışan ya da bunun zeminini oluşturan politikalar uygulamaktadır. Bu uygulanılan politikalar ister istemez İYİ Parti’nin iktidar bloku ile bir “arka kapı” diplomasi yürüttüğü şüphelerine de neden olmaktadır. Siyasetin karanlık alanı içerisinde de hareket eden Merak Akşener giderek bir “Karanlıklar Kraliçesi” gibi hareket etmektedir. Bu “karanlık işler”in zaman içerisinde Kemal Kılıçdaroğlu ile CHP’ye bir “politik kazığa” dönüşmesi kuvvetle muhtemeldir.

Erdoğan ile Bahçeli geçen yıl Akşener’i Millet İttifakı’na davet ederek bir yandan Millet İttifakı’nı parçalamak öte yandan da kendi rejimlerinin devamına bir meşruiyet zırhı geçirmek istediler. Erdoğan’ın bulunduğu bir koalisyonda yeralmanın politik bir ölüm olacağını bilen Akşener bu daveti geri çevirdi. Ama Erdoğan’ın siyasi arenada kısmi ya da tamamen çekildiği bir durumda işler tamamen değişmekte ve Akşener için daha ilginç ve kabul edilebilir bir duruma dönüşmektedir. Erdoğan’ın siyasi arenadan kısmi ya da tamamen çekilme ihtimalini de göz önüne alan Akşener, iktidar bloku ile CHP arasında konumlanan bir politika izleyerekyani iç politikada bir tür denge politikası izleyerek ortaya çıkacak politik fırsatlara karşı kendisini hazırlamaktadır.

Meral Akşener AKP’nin ilk çıktığı dönemlerde uygulamış olduğu hareket tarzını günümüzde uygulamaya çalışmaktadır. Bazı kesimlerin ileri sürdüğü gibi AKP hiçbir zaman belirli dönemler muhafazakar-demokrat ya da muhafazakar-liberal olmadı. O her zaman da şimdiki gibiydi sadece politikada güç dengesinin kendi aleyhine olmasından dolayı gerçek faşist karakterini liberal bir örtü ile gizliyordu. Liberal örtü onun taktiksel yanını oluşturuyordu ve  kendi gerici stratejik yapısını belirli bir süre örten bir şaldan başka bir şey değildi.Meral Akşener AKP’nin bu hareket tarzını faşist-Türk milliyetçiliğine uygulayarak, MHP’den devraldıkları faşist-Türk milliyetçiliğini bazı liberal politikalar ile örten ve bu örtmeyi de Merkez Sağ’ı tekrar ayağa kaldırma söylemi arkasına saklayan bir politika uygulamaktadır. Bir gün İYİ Parti’nin üzerindeki bu liberal örtü kalktığı zaman altında başka bir Devlet Bahçeli ile Tayyip Erdoğan çıkarsa kimsenin şaşırmaması gerekir. Aralarındaki fark sadece belki üslup farkı olacaktır ama uygulanılan politikanın karakterinin farklı olacağını sanmıyoruz.

Meral Akşener’in Erdoğan’sız bir AKP-MHP koalisyonuna dahil olabileceğini ve bu politik fırsata göre konumlandığını gösteren politikaları şöyle sıralamak mümkündür:

1- 15 Nisan 2021 tarihinde kendi makamında ABD Büyükelçisi ile yapılan bir buçuk saatlik bir görüşme. İlginçtir Devlet Bahçeli’nin normalinde ülkeyi ayağa kaldırması gerekirdi. Ama ne AKP ne de MHP bu olayın üzerine gittiler. Özellikle de Devlet Bahçeli’nin tutumu çok şüphelidir. Sakın Büyükelçi ABD’nin İYİ Parti’yi gelecekte Erdoğan’sız bir AKP-MHP koalisyonunda görmek istediği temennisini getirmiş olmasın ! (büyük oranda bunun böyle olduğunu sanıyoruz). ABD Millet İttifakı’na sıcak bakmamaktadır. Şayet öyle olsaydı CHP ve lideri ile görüşürlerdi.
2- Geçen yıl yapılan İYİ Parti 2.Kongresi’nde “Merkez Sağ”a yakın olan kadroların Akşener’in isteğiyle Koray Aydın tarafından tasfiye edilmesi ve daha çok ideolojik ve politik olarak iktidar blokuna yakın isimlerin yönetime sokulması.
3- Son tezkereye verilen Evet oyu. Bir çok kesim bunun bir çelişki olduğunu, CHP Hayır oyuverirken, İYİ Parti’nin Evet oyu vermesinin ittifakın ruhuna aykırı olduğunu ileri sürmektedir. Karanlıklar Kraliçesi Akşener ne yaptığını çok iyi biliyor! Bu Evet oyu Cumhur İttifakı ile politik ilişkileri dolaylı olarak sürdürmenin bir yolu olup, gelecekte koşullar uygun olduğu zaman Cumhur İttifakı’na geçişin bir zeminini oluşturma çabasıdır.
4- Meral Akşener çok kısa bir zaman önce yapmış olduğu bir açıklama ile kendisinin Cumhurbaşkanı adayı olmayacağını ama gelecekte Başbakan adayı olacağını belirterek aslında “ikili” bir politik tutum sergiledi. Onun Başbakan olma isteği bir yanıyla Cumhur İttifakı’na eğer o tarafa geçerse Başbakanlık dışında bir makamı kabul etmeyeceği mesajıolup, öte yandan koşullar o tarafta uygun olmayıp Millet İttifakı’nda kalırsa “işleri kolaylaştıran lider” imajı elde etmeye dönüktür.Görüldüğü gibi Karanlıklar Kraliçesi her yanda heybesini dolduruyor!
5- Meral Akşener’in Millet İttifakı’nı “satacağı”na dair en güçlü gösterge son zamanlarda HDP’ye karşı neredeyse AKP ile MHP’nin söylemini kullanmasıdır. Çok kısa bir zaman önce “HDP’yi PKK’nin yanında konumlandırıyoruz” söyleminin, “Millet İttifakı’nın zaferini istemiyorum” demekten başka bir anlamı yoktur.HDP’nin oylarını almayan bir Millet İttifakı’nın seçimleri kazanamayacağı ortadayken, bu sorumsuzluğu ve vurdum duymazlığı nasıl açıklamak gerekir?

Halbu ki geçen yıl yaşanan (tam olarak Eylül 2020’de) bir olay, Akşener’in HDP karşısında oldukça dikkatli olduğunu ve asıl niyetini gizleyerek HDP karşısında da “ikili” bir politikayı izlediğini bize gösteriyor. Bu olay içeride tutuklu bulunan HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, bir röportajda söylemiş olduğu “Mesela ben dışarıda olsaydım bir sabah Başak ile birlikte Meral Hanım’ın kapısını çalar ve ‘Kahvaltıya geldik’ derdim” sözlerinden sonra, kamuoyunda patlak veren ve yankı uyandıran tartışmaydı.  

Selahattin Demirtaş bu sözleriyle gerçekten ne demek istiyordu ve ne yapmak istiyordu?

Demirtaş’ın zeki ve akıllı bir siyasetçi olduğunu onu yakından tanıyan herkes bilir. Demirtaş zeki bir şekilde Akşener’in yüzüne örtmüş olduğu ve bir “ikili siyaset” yaratan örtüsünü indirmek istiyordu ve bütün HDP kitlesine bunu göstermek istiyordu. Çünkü Millet İttifakı HDP’ye hiçbir şey vermeden Cumhur İttifakı karşısında onun oylarını cebe indirmek istiyordu. Bu ise Demirtaş’ı çok rahatsız ediyordu. HDP’nin dışarıdaki yönetimi taktik sorunlarda yetersizlik gösterdiği için Demirtaş,içeride Millet İttifakı’nı HDP’ye karşı tutum almaya zorlayan politikalar geliştirmeye başladı ve bu haliyle “kadife eldiven içerisinde demir yumruk” gibi hareket etti.

Karanlıklar Kraliçesi, Demirtaş’ın manevrasını görerek ve ne anlama geldiğini anlayarak, yüzünü belli etmeyen, muğlak ve “karanlık” bir cevap verdi: “Güneydoğu’da şöyle bir gelenek var, kan davalınız bile olsa kapınızı çaldığı zaman içeri alırsınız”. Demirtaş Akşener’in maskesini indiremedi çünkü karşısındaki politik rakip, kendisi kadar kurnaz ve uyanık!

Geçen yıl bu kadar kıvrak ve HDP karşısında yüzündeki maskeyi indirmemeye gayret eden Akşener bugün çok daha rahat hareket ediyor ve böyle bir kaygı beslemiyor. Bugün Akşener’in “ikili politikası” (aslında okur ne dediğimiz anlıyor, ağır bir ifade kullanmamak için bu sözcüğü kullanıyorum), sadece CHP karşısında olup, HDP karşısındaki politikası açık hale gelmiştir ve iktidar blokunun söylemine yaklaşmıştır. Meral Akşener ve İyi Parti su içtikleri kuyunun (Millet İttifakı) içine tükürecekler mi yoksa tükürmeyecekler mi yakında göreceğiz ama sanki tükürecekler gibi hareket ediyorlar ! 

Erdoğan’ın sağlık sorunlarından dolayı siyasi arenada kısmi ya da tamamen çekildiği durumda, özellikle devlet içindeki faşist-Türk milliyetçileri (MHP, AKP içindeki Soylu ve Ağar gibileri vs.), Hulusi Akar gibi MHP ile AKP arasında bulunan kadrolar yine AKP’nin kendisi de, bir meşruiyet krizi yaşamamak için Akşener ve İYİ Parti’nin iktidar blokuna katılmalarını isteyeceklerdir. Böyle bir geçiş, faşist-Türk milliyetçilerini iktidar bloku içinde ağırlıklı hale getirerek hegemonyanın bu sonuncuların eline geçmesine ve dış siyasetin ABD eksenli ya da onunla stratejik işbirliğinin yeniden oluşturulduğu bir biçime evrilecektir. Böyle bir siyasetin ise Ortadoğu’da Türkiye’nin daha kapsamlı bir savaşın içerisine sürüklendiği ve hatta Rusya ile savaşı da tetikleyen bir olaylar zincirinin ve de hatta bir dünya savaşının da başlangıcı olabilir.

Eğer olaylar farklı bir şekilde gelişir, Akşener ve İYİ Parti’nin şu ya da bu şekilde iktidar blokuna katılmadığı bir durum ortaya çıkarsa, Erdoğan’ın olmadığı bir iktidar bloku, bir darbe ile açık bir diktatörlükle hareket ederek yukarıda belirttiğimiz dış politikaya sürüklenebilir.

Her halükarda bunun iç politikadaki karşılığı bütün halkın acımasız olarak zapturapt altına alınması olacaktır.