Garê operasyonu MİT’in bir kumpası mıydı?

Süreç giderek 7 Haziran 2015 seçimleri öncesine, Erdoğan’ın “400 milletvekilini verin bu iş huzur içinde çözülsün” dediği politik konjonktüre benzemeye başlamaktadır

Garê operasyonu MİT’in bir kumpası mıydı?

Kemal Erdem

Makalenin başlığında sorduğumuz soru ilk bakışta biraz abartılı gelebilir. Ama Garê operasyonu, geçmişte MİT eksenli yaşanan bazı olaylarla birlikte ele alınıp değerlendirilirse, yine siyasetin “büyük fotoğrafı” iyice bilince çıkarılarak ele alınırsa, siyasetin görünen yüzünün gerçeğin tam kendisi olmadığı fark edilecek ve bu temelde bu operasyonun çok farklı bir siyasetin ve ilişkilerin ilginç bir kesişme noktası olduğu görülecektir. Bu makale bazı tekrarlardan kaçınmak için daha önce yazmış olduğum diğer makaleler ile birlikte okunmalıdır (Süleyman Soylu meselesi üzerine; AKP ve MHP; Erdoğan, Joe Biden ve Manevra; AKP muhalefete MHP üzerinden komplo mu kuruyor?; Garê operasyonu ve psikolojik harekat).

Öncelikle temel bir soru sorarak analizimize başlayalım: Özellikle ABD’de Joe Biden’ın seçilmesinin kesinleşmesinden sonra, Erdoğan yeni bir stratejiye geçti. O halde Erdoğan’ın bu yeni stratejisinin genel çerçevesi nedir?

Okur ilk bakışta haklı olarak Garê operasyonu ile Erdoğan’ın yeni stratejik mevzilenmesi arasında ne gibi bir ilişki vardır diye soracaktır. Analizimiz ilerledikçe Garê operasyonunun bu strateji içerisinde küçük bir adım olduğu kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Ama önce sorduğumuz soruya genel bir cevap vererek, sonra da bu cevabın içini doldurmaya çalışalım.

Erdoğan yeni ABD yönetimi yani Biden yönetimi karşısında dolaylı stratejik tutum temelinde yeni bir stratejik mevzilenme gerçekleştirmektedir. Bu yeni stratejik mevzilenmenin özü, Joe Biden yönetiminin diğer müttefik ülkelerin (AB, İsrail ve İngiltere gibi) olanak ve güçlerini de kullanarak, Türkiye’de AKP rejimini devirecek bütün olanakların ama özellikle de bu perspektifte iç politikada destek vereceği ya da bu yönde ABD ve müttefikleriyle stratejik ilişki geliştirme potansiyeline sahip olan politik ve askeri güçlerin bertaraf edilmesi üzerine oturmaktadır. Yanlış anlaşılmaları önlemek için bu noktayı kısaca açalım.

Türkiye’de birçok kesim yasal siyasetin, Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı temelinde bölündüğünü sanmaktadır. Böylece ABD ve müttefiklerinin ise Cumhur İttifakı’na karşı Millet İttifakı’nı destekleyeceği ya da yeni ABD yönetiminin böyle hareket edebileceği varsayımı içindedir. Bu mantık yürütme oldukça sorunlu ve yanlıştır. Türkiye’de yasal siyaset dört temel eksene bölünmüştür:

  • AKP ve ona yakın tarikatların oluşturmuş olduğu ve devleti büyük oranda kontrol eden politik eksen.
  • MHP ve onun AKP içindeki uzantıları olan Mehmet Ağar-Süleyman Soylu, AKP’nin “ABD’ci kanadı”, yine Savunma Bakanı Hulusi Akar gibi politik odaklardan oluşan milliyetçi cephe.
  • CHP ve İYİ Parti’nin oluşturmuş olduğu Millet İttifakı politik ekseni.
  • HDP’nin önderlik ettiği demokratik ittifak ekseni.

İçinden geçtiğimiz konjonktürün yapısından dolayı, ikinci gruptakiler birinci gruptakiler ile, dördüncü gruptakiler ise üçüncü gruptakiler ile ittifak yapmış durumdadırlar. Böylece dört siyasi eksen, ittifak politikalarıyla iki temel politik cepheye ayrılmış durumdadırlar ama bu ittifak yapıları sorunsuz değil ama kendi içerisinde oldukça sorunlu durumdadır. Ama özellikle AKP ile MHP ve uzantılarının yapmış olduğu ittifak kendi içinde en sorunlu olanıdır.

AKP ile MHP ve uzantıları arasındaki ittifakın sorunlu olmasının nedeni, bu ittifakın AKP’nin MHP’yi politik olarak aldatması üzerine oturmuş olmasıdır. Daha önceki makalelerde bu noktayı açtığımız için burada detaya girmiyoruz. Erdoğan Trump’ın seçilmesiyle birlikte, Trump yönetimine stratejik müttefik olma sözünü vermiş ve Devlet Bahçeli’yi de bu kervana katmıştır. Erdoğan hem Trump’ı hem de Bahçeli’yi belirli bir süre oltaya takarak peşinden sürüklemiştir. Elbette Erdoğan’ın amacı ABD ile stratejik bir ittifaka sürüklenmek değildir ama belirli bir süre zaman kazanarak hem ABD hem de MHP’yi spesifik amaçları için kullanmaktı. Hem Trump hem Bahçeli, Erdoğan’ın niyetlerinden hep kuşku duymuşlardır. Ancak Erdoğan her seferinde bu kuşkuları gidermeyi başarmıştır. Son dönemlerde MHP’nin HDP’nin kapatılması istemi, Bahçeli’nin Erdoğan’ın samimiyetini ölçme çabası ve arayışıdır.

Tasfiye edilecekler listesinde kimler öncelikli?

ABD başkanlık seçimlerinden sonra Erdoğan, yeni ABD yönetiminin kendisinden ümidini kestiğini ve kendisine karşı güçlü bir muhalefetin ve cephenin “çok katmanlı” olarak oluşabileceği olasılığına karşı harekete geçerek, ABD ve müttefiklerinin iç politikada stratejik ilişki geliştirecek odakları teker teker bertaraf etmektedir. Bu odaklar sanıldığının aksine Millet İttifakı içinde değil (çünkü bunların devlet içinde güçleri yoktur) ama MHP ve uzantıları içerisinde bulunmaktadırlar. İşte Erdoğan kendi partisi içindeki ABD’ci kanattan başlayarak bu ikinci gruptakileri teker teker politik olarak tasfiye etmektedir, ki seçimlerde elde edilecek bir başarısızlık ve bu politik eksenin Erdoğan’dan desteğini çekmesi karşısında Erdoğan bir meşruiyet krizi yaşayarak iktidarı bırakmak ile karşı karşıya gelebilir. Erdoğan için MHP ile uzantıları Millet İttifakı’ndan daha tehlikelidir. Çünkü devlet içerisinde örgütlenmiş durumdadırlar ve devletin önemli gücünü kontrol etmektedirler.

Erdoğan ikinci gruptakilerin politik olarak etkisizleştirilmesine Trump döneminde bilerek ileri çıkardığı kendi damadı olan Berat Albayrak’ı ve bağlantılarını tasfiye ederek başladı. Albayrak belirli bir süre tasfiye edilerek ve bu zaman zarfında da devlet ve parti içindeki bağlantıları dağıtılarak etkisiz hale getirildi. Siyasete geri dönse dahi bir tehlike teşkil etmeyecektir.

Berat Albayrak ve AKP içindeki ABD’ci kanadın zayıflatılmasından sonra, Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın zayıflatılmasına geçildi. İşte Garê operasyonunun hedeflerinden birisi de Akar’ın gözden düşürülmesini sağlamaktı. Bundan önceki makalede de belirttiğimiz gibi Garê operasyonunun iki askeri hedefi ve bu hedeflerin sonucu olarak da iki politik hedefi bulunmaktaydı: PKK’nin lider kadrosunda bulunan bir kişinin en azından öldürülmesi ve tutuklu askerlerin ise sağ kurtulmamasının sağlanması. Lider kadronun öldürülmesi AKP’ye moral üstünlük verecekti ve askerlerin ölümü de HDP’nin üzerine gidilerek ve milliyetçi rüzgâr yaratılarak İyi Parti’nin Cumhur İttifakı’nın yanına çekilmesine yarayacaktı. Ama öte yandan da askerlerin ölümünün sorumluluğu da Savunma Bakanı Akar’ın üzerine yıkılarak Akar politik olarak yıpratılarak gözden düşürülecek ve bir kabine değişikliğinin nesnesi haline getirilecekti. Erdoğan-Fidan ikilisinin Akar operasyonu yeni başlamadı. Bundan birkaç ay önce başladı.

Akar’ın adamını çizmek

Geçen yılın YAŞ’ından sonra Kara Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanlığı’na bilerek atanan Tuğgeneral Serdar Atasoy, Kara Kuvvetleri Komutanı Ümit Dündar tarafından göreve başlatılmadı. Yani Ümit Dündar hem Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler’e hem de Savunma Bakanı Hulusi Akar’a karşı geldi. Ümit Dündar’ın bu gücü nereden aldığı sorulursa eğer bunun cevabı bellidir: Erdoğan ile Hakan Fidan.

Tuğgeneral Serdar Atasoy’un bu göreve gelmesi Akar’ın imzasıyla Erdoğan’a sunulup kabul edildiği için, bu olaydan doğal olarak Hulusi Akar sorumlu tutulmaktadır. KKK Ümit Dündar’ın FETÖ’cü diye göreve başlatmadığı Atasoy, birkaç ay sonra emekliliğini isteyerek emekli oldu. Ama hakkındaki soruşturmalar sürdü ve Garê operasyonu öncesi “FETÖ’cülüğü kesinleşerek” medyada büyük bir yaygara kopartıldı. Böylece Hulusi Akar, FETÖ’cü subayı koruyan ve terfi ettiren Savunma Bakanı durumuna düşürüldü. MİT, Akar’a yapılan Atasoy operasyonunu KKK Ümit Dündar’ın arkasına saklanarak yaptığı için, Akar darbenin nereden geldiğini tam olarak bilememektedir ama elbette tahmin etmektedir.

Ama okur MİT’in Akar’a operasyonunun bu kadar olduğunu sanıyorsa fena halde yanılıyor. Nasıl bir zihniyet ve psikolojik savaş yöntemi ile karşı karşıya olduğumuzu anlamak açısından, Akar ile bağlantılı olarak başka bir olaya değinmek gerekir: Roboski ya da Uludere Katliamı.

Bu katliam TSK’ye bizzat MİT’in bilerek yanlış olarak vermiş olduğu istihbaratın sonucunda gerçekleşti. Bunu nereden biliyoruz? PKK’nin Süleymaniye’de bir operasyon ile ele geçirdiği ve MİT’in üst düzey sorumlularından olduğu söylenen Erhan Pekçetin’in vermiş olduğu bilgilerden. Pekçetin, Roboski Katliamı’nın, MİT’in Yurtdışı Etnik Bölücü Faaliyetler Daire Başkanı Uğur Kaan Ayık’ın notu temelinde gerçekleştiğini yani MİT’in bilerek TSK’yi yanılttığını ve bunun sonucunda da Katar’a resmi temsilci olarak atanarak terfi ettirildiğini belirtti. Uğur Kaan Ayık, TSK’ye Bahoz Erdal’ın buradan geçmekte olduğu yanlış bilgisini bilerek vererek katliama neden oldu. Bu katliam sırasında Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, Genelkurmay İkinci Başkanı Hulusi Akar ve Genelkurmay İstihbarat Başkanı da Yaşar Güler’di. Peki MİT niçin TSK’nin zirvesine bu psikolojik operasyonu çekti?

Bu katliamın nedenini ancak son on yılda yaşanan olaylara ve özellikle de bu olaylar sırasında bu generallerin AKP ile ilişkilerine bakarak çıkarabiliriz. Kısaca belirtirsek eğer şöyle bir tahmin yanlış olmayacaktır: 2011 yılına gelindiğinde Ergenekon operasyonlarıyla ordu sarsılmıştı ama AKP’nin ordu içinde sağlam üst düzey bir generali yoktu. İşte bu dönemde AKP’nin Hulusi Akar ile ordunun AKP çizgisi temelinde dizayn edilmesi konusunda anlaştığını varsayabiliriz. Bu anlaşmaya göre, Genelkurmaybaşkanı olamayacak olan Hulusi Akar’ın önündeki engeller siyasi irade ve MİT aracılığıyla temizlenecek ve ordu içerisinde tepeye çıkarılacaktı ve bunun karşılığında da Akar orduyu AKP’nin siyasi çizgisine göre dizayn edecekti. Ama Erdoğan ile Fidan ikilisi çok zeki ve kurnaz olan Akar’a da güvenmiyorlardı. Onun ordunun başına geçtikten sonra kendilerine karşı hareket etmelerini önlemek için de işte Roboski Katliamı’nı onun ve diğerlerinin ayağına bağlayarak ordu içine saldılar. Akar’ın bağımsız hareket etmeye yelteneceği her durumda, Roboski ipini çekerek onu etkisiz hale getireceklerdi.

Roboski Katliamı ile Necdet Özel’in PKK ile yapılan Çözüm Süreci’ne karşı çıkması (ki Özel tamamen karşıydı bu sürece ve bunu da Erdoğan ile Fidan’a açıkça söylemişti) engellenmiş, Hulusi Akar ile Yaşar Güler de AKP tarafından kendilerine bağlanmıştı. Bugün birinin Savunma Bakanı ve diğerinin de Genelkurmay Başkanı olması tesadüf değildir. Önümüzdeki günlerde Roboski Katliamı’nın tekrar yandaş medya tarafından gündeme getirilmesi ve bunun üzerinden Akar’ın teşhire tutulması sürpriz olmaz. Bu katliamdan sonra Necdet Özel’in etrafına, bu katliamın ömür boyu peşlerini bırakmayacağı yakınmasında bulunduğu söylenmektedir.

Muhalefeti birbirine kırdıracak komplolar

Olayların gelişimi ya da mantığı, Erdoğan’ın yukarıda belirttiğimiz dört politik eksenden ikincisi olan MHP ve uzantılarını tasfiye hareketine Hulusi Akar’dan sonra Mehmet Ağar ve Süleyman Soylu ile devam edebileceğini göstermektedir. En son da MHP’nin etkisiz hale getirilme süreci yaşanacaktır. Bunun nasıl olacağını bir başka makalede ayrıntılı ele almıştık. CHP’ye MİT üzerinden vurulabilecek bir darbenin MHP üzerine yıkılarak ve bu olaylar ile ilişkilendirilerek MHP’nin ve Devlet Bahçeli’nin politik olarak etkisizleştirilmesinin büyük olasılık olduğunu yazmıştık. Böylece hem CHP hem de MHP zayıflatılmış olacaktır.

Birkaç gün önce Haberdar sitesi genel yayın yönetmeni Said Sefa, Ankara’da “çok güvendiği kaynaklarından aldığı bilgiye dayanarak” bir başka planın pişirilmekte olduğunu videosunda belirtti. Hatta Meral Akşener’e seslenerek dikkatli olması için uyardı (Bakınız: https://www.youtube.com/watch?v=Ml6Jqe1ZJX4&ab_channel=MediaDiem%2FSaidSefa). Said Sefa, MİT’in İyi Parti içinde Meral Akşener’in etrafındaki kadroları hedef alacağını ve bu suikastleri de PKK’nin üzerine atarak HDP ile İyi Parti arasındaki ilişkileri tamamen kopartmak istediğini belirtti. Bu bizim daha önce belirttiğimiz CHP’ye vurulacak darbenin MHP’nin üzerine yıkılabileceği planının bir başka versiyonu ve bizim analizimiz ile Said Sefa’nın analizi birbirini tamamlamaktadır.

Süreç giderek 7 Haziran 2015 seçimleri öncesine, Erdoğan’ın “400 milletvekilini verin bu iş huzur içinde çözülsün” dediği politik konjonktüre benzemeye başlamaktadır. Bütün davetlere ve psikolojik operasyonlara rağmen İyi Parti “iyilikle” AKP’nin yanına çekilememektedir. Bu olmadığı taktirde İyi Parti’nin AKP’nin yanına “zorla” götürülmesine şahit olabiliriz. CHP’ye MHP algısı üzerinden, İyi Parti’ye de PKK algısı üzerinden yapılacak bir darbeden sonra, Meral Akşener ya Erdoğan ile ittifakı kabul edecek ya da kendisi de tasfiye edilerek onun yerine işbirliği yapabilecek biri geçirilmeye çalışılacaktır. 9 Mart’ta Meclis’teki grup toplantısında Akşener’in Erdoğan ve Bahçeli’ye ağır sözlerle yüklenmesi, onun bazı tehditler aldığının açık göstergesidir.

Garê operasyonunun politik olarak ne anlam ifade ettiğinin anlaşılması ancak politik olayların mantığının doğru anlaşılması sayesinde mümkündür. Yanlış politik analizler bu tür psikolojik operasyonların özünün tam olarak anlaşılmasına engel teşkil ederler.

Garê operasyonu ve Roboski Katliamı’yla çok açık bir şekilde ortaya çıkan tablo, TSK’nin yukarıdan Cumhurbaşkanlığı siyasi iradesi tarafından, aşağıdan da MİT tarafından kıskaca alındığını ve bu kıskaç sayesinde de TSK’ye istenilen darbenin vurulabileceği görülmektedir.