İT ÜRÜR KERVAN YÜRÜR
Mihrac Ural’ın “Karanlık Ve Zulüm Günleri” başlıklı uzun ve ayrıntılı makalesi geniş bir ilgi gördü. Suriye’de karşı devrim darbesinin yapıldığı 8 Aralık 2024’ten sonra ilk defa Mihrac Ural’dan bir yazı yayımlanmış olması ve Suriye’de yaşanan gelişmelerin tümü ile ilgili konularda açıklamaları barındırıyor olması, bu makaleye ilginin nedenlerinden ikisi olarak sayılabilir. Makale, sosyal medyada yüzlerce kez paylaşıldı. Binlerce kişi tarafından okundu. ATAK DERGİSİ’nde ve Özgür Politika gazetesinde yayımlandı. Erdal Er tarafından YouTube kanalında haber yapılarak yazının özeti verildi.

İT ÜRÜR KERVAN YÜRÜR
Mehmet Güzel 17 Şubat 2025
Mihrac Ural’ın “Karanlık Ve Zulüm Günleri” başlıklı uzun ve ayrıntılı makalesi geniş bir ilgi gördü. Suriye’de karşı devrim darbesinin yapıldığı 8 Aralık 2024’ten sonra ilk defa Mihrac Ural’dan bir yazı yayımlanmış olması ve Suriye’de yaşanan gelişmelerin tümü ile ilgili konularda açıklamaları barındırıyor olması, bu makaleye ilginin nedenlerinden ikisi olarak sayılabilir. Makale, sosyal medyada yüzlerce kez paylaşıldı. Binlerce kişi tarafından okundu. ATAK DERGİSİ’nde ve Özgür Politika gazetesinde yayımlandı. Erdal Er tarafından YouTube kanalında haber yapılarak yazının özeti verildi.
Yazıda, HTŞ’nin iktidara el koymasıyla beraber Türkiye istihbarat örgütü MİT’in Mihrac Ural ve yoldaşlarının peşine düşmesi, onları yakalamak için yaptığı baskınlar, el konulan evler, gözaltına alınan kişilerin Türkiye’ye götürülüp işkenceden geçirilerek sorgulanması anlatılıyor. HTŞ iktidarı ile beraber MİT’in, Suriye’de cirit atmaya başlaması ve devrimcilerin peşine düşmesi somut olaylarla anlatılıyor.
Buradan da Türkiye’nin kuyruk acısının ne kadar büyük olduğunu, 13 yıllık savaşta Türkiye’nin, Suriye’ye yönelik saldırısı karşısında esaslı bir direniş sergilemiş olan Mukaveme Suriyyi’ye karşı beslediği intikam ve düşmanlığı okuyoruz.
Önemli bir başka şey ise, Mihrac Ural ve yoldaşları hem HTŞ hem de MİT tarafından didik didik aranıp ele geçirilmeye veya öldürülmeye çalışılırken, duyduğu sorumluluk gereği Mihrac Ural’ın, uzun bir yazıyla açıklama yapmayı ihmal etmemesidir. Yazıda Mihrac Ural, Suriye’de yönetimin ani çöküşü, Kürt hareketinin pozisyonu, HTŞ yönetiminin durumu, Alevi Katliamları, Alevilerin örgütlenmesi, Suriye halkları arasındaki dayanışma, emperyalist ülkelerin Suriye üzerindeki hesapları gibi merak edilen birçok konuda açıklamalar yaparak perspektif sunuyor. Bu açıklamaları, sanki dünyanın en korkunç istihbarat teşkilatı peşinde değilmiş ve rahat ofisinde, koltuğunda kaykılırken röportaj verir gibi yapmış olması, Mihrac Ural’ın ruh halini de yansıtıyor. Ölümü ve kendini umursamayan, ülkenin ve halkının durumunu kendisinden daha fazla önceleyen, istihbarat örgütleri ile köşe kapmaca halindeyken bile halkına siyasi mesajlar iletme kaygısı içerisinde olmasına tanık oluyoruz. Bu ruh haline daha önce de çatışmalar içerisindeyken tanık olmuştuk. Türkiye’nin kuklası olan cihatçı terör örgütleriyle çatışmalarında da, çatışmalar sonrasında, namlusu barut tüten tüfeği elinde, siyasi mesajlar veren videolarını izliyorduk.
Tam burada bir anımı anlatmadan geçemeyeceğim. Suriye’de çatışmaların henüz yeni başladığı bir zamandı. Bir defasında Mihrac yoldaşı, bir konuyu görüşmek için telefonla aradım. Telefonu açmadı. Defalarca aradım, ısrarlı aramanın sonucu telefonu açtı ve o anda cihatçı teröristlerle çatışmada olduklarını, kendisinin de bir uçuruma yuvarlandığını, ayağının kırık olduğunu ve çatışmanın devam ettiğini kısaca anlatıp akşam onu aramamı istedi ve telefonu kapattı. Akşam aradığımda hastanedeydi ve kırık ayağı alçıya alınmıştı. Daha sonra onu ziyaret etmek üzere yanına gittim. Henüz Yayladağı sınır kapısı Türkiye tarafından kapatılmamıştı. Mukaveme Suriyyi karargahı haline dönüştürülmüş olan evinde onu, kırık ayağı alçıda, etrafında onlarca Mukaveme Suriyyi militanı arasında ziyaret ettim. O halde örgütü organize etmek üzere talimatlar veriyor, yetkili bürokratlar ve askeri otoritelerle telefon görüşmeleri yapıyordu. Bazen de, salondaki onlarca kişiye aldırmadan bilgisayarının başına geçip gerekli gördüğü bir makaleyi sanki orada hiç kimse yokmuş gibi konuya odaklanarak yazıyordu.
Bir devrimcinin yaşamı böyledir! Her an bir çatışmada vurulabilir, yaralanır veya ölebilir veya esir düşebilir. Böylesi bir durum, bir sürpriz olmaz. Tersine, devrimci mücadelenin doğal bir sonucu olur.
ENGİN ERKİNER, MUSTAFA SEYFULLAH KILIÇ VE DANİEL GÖK
Ama diğer yandan “devrimci” kisvesi altında itler de ürümeye devam ediyor. 1982’den beri 43 yıldır Acilciler’den ayrılmış olan Engin Erkiner, gazeteci kılıklı bir dolandırıcı olan Mustafa Seyfullah Kılıç ve İsrail’in bacakları arasından kafasını çıkaran, kim olduğu belirsiz Daniel Gök gibileri Mihrac Ural ve yoldaşları aleyhine karalamalar yapmaya ve ihbarlarda bulunmaya devam ediyor. Bir şey bildikleri olsa daha önce yaptıkları gibi ihbar mektubu şeklinde MİT’e gönderecekler ama bildikleri bir halt olmadığı için tahminlerini ve yumurtladıkları olasılıkları yazarak MİT’e yardımcı olmaya çalışıyorlar. Hepsi de aynı zamanda aynı amaç için seferber oluyor. MİT ve HTŞ Suriye’de yoldaşlarımızın peşinde iken bunlar da kinlerini ve ihbar yazılarını kusmaya devam ediyorlar. Aynı şekilde, MİT’in resmi görevlileri faaliyet yürütürken, Türkiye plakalı araçlarla Antakya’nın Alevi bazı MİT işbirlikçileri, Alevi kisvesi altında yerli halka güven vermeye çalışarak yoldaşlarımız hakkında bilgi toplamaya çalışıyorlar.
Bu müptezeller hakkında daha önce ayrıntılı olarak yazdım, bir daha tekrarlamaya gerek yok. Ama bir kez daha mücadelenin doğal seyrinin keskin ayrımına tanık oluyoruz. Bir tarafta devrimci siyasal ve pratik duruşun, bütün tehlikelere karşın kararlı tutumu diğer tarafta, konforlu yerlerinden “devrimci” kisvesi altında devrimcilere kin ve nefret kusan yalan üretim makinası, insan müsveddesi yaratıkların zavallılıkları!.. Devrimciler her olumsuzluğu yaşayabilir. Bu, devrimci mücadelenin bir sonucu olarak doğal karşılanabilir. MİT’in veya HTŞ’nin eline geçmek, vurulmak, yaralanmak veya ölmek ya da başka bir ülkede sürgün yaşamak... Bütün bunlar bir devrimci için doğaldır ve onurdur. Ama sahiplerinin yanından, mücadele eden devrimcilere havlayıp duran, aşağılık küfürleri sıralayarak ihbarlarda bulunan, kin ve nefret kusan yaratıklar iğrençlikleri ile anılacaklar... ya da hiç kimsenin aklında bile kalmadan bir “hiç” olarak unutulup gidecekler.