KÜRESAM ANALİZ: MÜNİH GÜVENLİK KONFERANSI VE EKREM İMAMOĞLU

Münih Güvenlik Konferasın her yıl düzenli olarak yapılmakta ve sadece askeri konuların değil esasen dünya sisteminin geleceğine dair politik projeler de tartışılmaktadır. Bu nedenle dünya genelinde üst düzey yetkililerin katıldığı ve ilgi gördüğü bir konferans özelliği taşıyor. Konferansın bir başka önemli özelliği sadece devlet başkanları, başbakanlar, bakanlar değil aynı zamanda küresel dünya sisteminin arka plan yönlendiricileri, stratejik küresel kurum temsilcileri ve de geleceğin politik, diplomatik ve askeri adayları davet ediliyor.

KÜRESAM ANALİZ: MÜNİH GÜVENLİK KONFERANSI VE EKREM İMAMOĞLU

KÜRESAM ANALİZ: MÜNİH GÜVENLİK KONFERANSI VE EKREM İMAMOĞLU

Münih Güvenlik Konferasın her yıl düzenli olarak yapılmakta ve sadece askeri konuların değil esasen dünya sisteminin geleceğine dair politik projeler de tartışılmaktadır. Bu nedenle dünya genelinde üst düzey yetkililerin katıldığı ve ilgi gördüğü bir konferans özelliği taşıyor. Konferansın bir başka önemli özelliği sadece devlet başkanları, başbakanlar, bakanlar değil aynı zamanda küresel dünya sisteminin arka plan yönlendiricileri, stratejik küresel kurum temsilcileri ve de geleceğin politik, diplomatik ve askeri adayları davet ediliyor.

1963’ten Beri Devam Eden Konferans

Almanya’nın öncülük ettiği konferans ilk kez Münih’te 1963’te “Uluslararası Askeri Bilimler Buluşması” adıyla düzenlendi. İlk önce NATO üyelerinin katıldığı konferans daha çok Transatlantik Aile Buluşması” olarak tanımlandı.

1994’ten sonra “Güvenlik Politikaları İçin Münih Konferansı” adıyla yapılan buluşma süreç içerisindeki rolü çok daha fazla arttı. İsviçre’nin Zürih kentinde yapılan ‘Davos Toplantısı’ ile ‘Münih Konferansı’ küresel dünya sisteminin stratejik yönelimleri bakımından önemli bir alanı temsil ediyor. Bu nedenle 2008’den itibaren küresel dünyanın geleceğini belirleyen stratejilerin tartışıldığı toplantı “Münih Güvenlik Konferansı” ismini aldı.

Konfeansa ilk dönemler sadece 60 katılımcı ile sınırlı tutuluyordu.  1999 yılından itibaren sonra  Doğu Avrupa ülkeleri yanı sıra Hindistan, Japonya ve Çin gibi ülkelerden katılımcılar davet edildi. Bugün dünyanın bütün ülkelerinde katılımcılar davet ediliyor. Ancak her yılın özel gündemine bağlı olarak bir kısım katılımcılar ön plana çıkartılıyor. Buna paralel olarak her ülkede gelecekte etkili olacak bir kısım insanların davet edilmesine, küresel ölçekteki bu tür buluşmalarla bir bakıma geleceğe hazırlanmaktadır.


Münih Güvenlik Konferansının bugünkü gündemi Ukrayna oldu. Rusya-Ukrayna krizin merkezinde Avrupa’nın olması nedeniyle Münih Konferansı oldukça dikkat çekti. ABD’yi başkan yardımcısı Harris ile Dışişleri Bakanı Blinken katıldı. Geçmişte Putin’in ve Dışişleri Bakanı Lavrov’un katıldığı konferansa Rusya bu yıl devlet düzeyinde temsilci göndermeyerek bir bakıma protesto etti. Önemli konuşmacılardan biri olan Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, Putin ile yüz yüze görüşmek istediğini açıkladı. Almanya’nın ev sahipliğini yaptığı Munih Konferansının merkezinde Rusya-Ukrayna krizi olmasına rağmen dünyanın değişik sorunları da konuşuldu. Temel hedef ise demokrasinin küresel çapta güçlendirilmesi olarak açıklandı.

İktidar adına iki isim: Akar ve Çavuşoğlu

Türkiye’de iktidar adına iki katılımcı vardı. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ve Savunma Bakanı Akar. Akar’ın katılması özellikle Ukrayna krizi bakımından dikkat çekici oldu. Akar’ın konferansa katılmış olması özellikle NATO içerisindeki etkisini yansıtması bakımından önemliydi. Akar’ın Irak Kürdistan Bölge Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani ile görüşürken Kürdistan Bölge Yönetiminin Bayrağının olması da ayrıca dikkat çekti. Bu nedenle Çavuşoğlu’ndan çok Akar’ın ön plana çıkmasının bir nedeni Ukrayna kriziyken esasen iktidarın iç dengeleri ve gelecekte iktidarın politik senaryoları bakımından bir fikir veriyor.

İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nun  katılması

İmamoğlu, Munih Konferansına sadece İBB Başkanı olarak katılmadı aynı zamanda geleceğin politik liderlerden biri olarak görüldüğü için davet edildi. İmamoğlu, “Kentlerin Rolü: Demokratik Ezber Bozucular” ismiyle bir sunum yaptı.  Önceden hazırlandığı anlaşılan sunumu doğrudan İngilizce yapması ilgi çekiciydi. Zaman zaman elindeki metnin dışına çıkarak konuştu. Böylelikle hem İngilizceye hakim olduğu hem de kendisine özgüveni olduğunu hissettirmeye çalıştı. İmamoğlu İstanbul seçimleri üzerinden yola çıkarak demokrasinin önemine dikkat çekti. Bir Belediye Başkanı olarak değil geleceğin politik liderlerinden biri olarak konuştu denebilir. Kendisine yöneltilen sorularda politik lider misyonu ön plana çıkıyordu.

İmamoğlu, Münih’te  DW Türkçe Yayınlar Sorumlusu Erkan Arıkan’ın sorularını yanıtlarken, bir belediye başkanı olmaktan çok gelecekte devlet yönetecek biri olarak mesajlar veriyor: “Bence bunun en tepe noktasını da İstanbul seçimleri yaşattı. Toplum otoriter bir anlayışla, hem basını elinde tutan, daha da ileri gidip kaybettiği bir seçimi iptal edecek kadar otoriter davranmayı tercih eden bir güce karşı büyük bir dayanışma göstererek, demokrasinin yanında durarak, 25 yıl sonra, hatta belki bugünkü hükümetin en büyük gücünü aldığı İstanbul kentinde, 10 puandan fazla bir farkla 806 bin oy farkıyla bizi seçti. Onun için Türkiye’de çoğulculuk, demokrasi adına şüphe etmemek lazım. Türkiye’nin bu olgun ve güzel yürüyüşüne, tam aksine, katkı sunmalarını temenni ederim. Ben şöyle inanıyorum: Demokrasi adına Türkiye’nin geleceği noktasında kapsayıcılık, eşitlik adına, çok güzel günlerin bizi beklediğini biliyorum. Bütün gücümle ve bütün ümitli halimle ben de zaten bu mücadelenin bir neferiyim.”

İmamoğlu  sorulara iktidara alternatif olan bütün muhalefeti temsilen konuşuyor: “Türkiye NATO’nun asli bir üyesidir. Avrupa’nın da asli bir parçasıdır. Ben her yerde söylüyorum: Avrupa İstanbul’dan başlıyor. Dolayısıyla Türkiye de Avrupa’nın başlangıç noktası, vazgeçilmez bir parçası. Türkiye’nin toplum bütünlüğü içerisinde Avrupa’ya, Batı’ya bakışı, çok büyük çoğunlukla desteği sürmekte. Bugün Türkiye’nin bu toplumsal anlayışının karşısında hiçbir siyasi parti duramaz. Bazen popülist söylemlerle siyaseti kullanma yönünde çatışma dilini tercih edenler olsa da, genel anlayışta artık Türkiye’nin Avrupa’nın ya da NATO’nun vazgeçilmez bir parçası, bir erki olduğunu biz de biliyoruz. Dünya barışı adına, dünyadaki özellikle 21. yüzyıldaki değişimleri izleyerek: İklim değişikliği, enerjiyle ilgili ihtiyaçların temiz enerjiye dönüşmesi, şehirlerdeki kaliteli yaşam, belki de savunma reflekslerinin çok daha önündeki konular.” 

Kendisine biçtiği misyon İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı olmanın çok ötesindedir. Bunu her fırsatta ortaya koyan İmamoğlu, sorular soruya verdiği yanıtta bunu yansıtıyor. İmamoğlu şöyle diyor: “Seçimden önce, “İstanbul’un gelmiş geçmiş en demokrat belediye başkanı olmak istiyorum” demiştim. Ben artık dünyanın en demokrat belediye başkanı olma çabası içinde olan bir kişiyim” Dünyanın en demokrat belediye başkanı olmak istiyorum derken, verdiği mesaj oldukça kapsamlı ve derin.

AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, İmamoğlu’nun hedefini, arka plan stratejisini anlamış. Uluslar arası güçler İmamoğlu’nun gelecek vizyonunu belirlemiş. Ancak yuvarlak masada bir araya gelen 6 Muhalefet Partisi lideri, İmamoğlu’nun gelecekteki rolünü anlamışlar mı? Bu sorunun yanıtı önümüzdeki süreçte çok daha net anlaşılacaktır.

İmamoğlu, Münih Konferansında kendisine biçilen rolü gördü. Bu havaya girip bugün için İstanbul Belediye Başkanı olduğunu unutursa, kaybeder.

Kaynak:kureselstrateji.org