KÜRESAM ANALİZ: REİSİ’NİN CUMHURBAŞKANLIĞI VE İRAN’DA YENİ BİR DÖNEM
18 Haziran 2021 tarihinde yapılan İran’ın 8.cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları önümüzdeki süreçte hem İran’da hem de uluslararası ve bölgesel ilişkilerde tartışılmaya devam edilecek. İran İslam Devrimi üzerinden 40 geçti ama İran halen küresel sistemin bölgesel politikalarının merkezinde bulunmaya devam ediyor.
18 Haziran 2021 tarihinde yapılan İran’ın 8.cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları önümüzdeki süreçte hem İran’da hem de uluslararası ve bölgesel ilişkilerde tartışılmaya devam edilecek. İran İslam Devrimi üzerinden 40 geçti ama İran halen küresel sistemin bölgesel politikalarının merkezinde bulunmaya devam ediyor.
İran hesaba katılmaksızın Ortadoğu’da politik dengelerin oluşturulmasının imkânsız olduğunu ABD, AB, Rusya ve Çin gibi küresel sistemin önemli güçleri tarafından biliniyor. Molla İslam rejimi iç politikada önemli oranda güç kaybetmesine rağmen İran’ın jeo-politik konumundan her hangi bir değişim söz konusu değil. Aynı şekilde Orta Asya-Avrasya-Ortadoğu denkleminde önemli bir oyuncu olmaya devam ediyor. Bu nedenle 8 Haziran 2021 yılında yapılan ve muhafazakâr aday İbrahim Reisi’nin cumhurbaşkanı seçilmesi, İran’ın oluşturacağı yeni dönem bölgesel politikaları bakımından önemseniyor.
İran’ın devlet yapısı ve stratejik kurumlar
Uzmanlar Meclisi: 88 üyeden oluşuyor ve 8 yıldan bir seçiliyorlar. Görevi ise dini lideri atıyor ve aynı zamanda görevden alma yetkisine sahip
Parlamento: 290 milletvekilliden oluşuyor ve 4 yıldan bir seçiliyor. Yasa yapma ve yürürlüğe koyma yetkisine sahiptir.
Cumhurbaşkanı: 4 yılda bir halk seçimiyle gelir. Dini liderin görev alanı dışında kalan konularda yürütmenin başıdır.
Dini Lider: Uzmanlar Meclisinde tarafından seçilir ve görevinden alınmadığı sürece ömür boyu bu görevi yürütür. Dini lider, ülkenin doğal lideri olup cumhurbaşkanı üzerinden önemli yetkilere sahiptir. Bütün silahlı kuvvet komutanlarını, yargı başkanlarını dahil olmak üzere ülkenin stratejik atamalarının tamamını atar.
Muhafızlar/Anayasa Koruma Konseyi: 12 üyelidir. Bunların 6 tanesini dini lider, 6 tanesini de parlamento atar. Anayasa Koruma Konseyi de atamaları kontrol etmede yetkilidir. Örneğin Cumhurbaşkanı adayları içerisinde en fazla aday gösterilen 7 kişi muhafızlar Konseyi tarafından belirlenir. Aynı şekilde milletvekili adayı için baş vuranları kontrol eder ve kimin aday olacağını karara bağlar.
İran’da hem cumhurbaşkanı adaylarını hem de parlamentoda kimin milletvekili olacağına karar veren Anayasa Koruma Konseyi’nin bütün uygulamaları tamamen anti demokratik niteliktedir. Öyle ki sisteme nispeten muhalif olan ve etki alanı oluşturan hiç kimse cumhurbaşkanı, milletvekili, hukuk kurumları başkanı gibi stratejik merkezlere asla aday olamazlar ve kabul görmez.
Ayrıca bir konuya dikkat çekmekten yarar var. İran tarihsel geçmişi oldukça güçlü ve zengin olan bir ülke olup bölge ülkeleriyle kıyaslanmayacak diplomatik-politik birikime ve deneyime sahiptir. İran devlet yapısı İslam Şeriat sistemine dayanıyor ancak Suudi Arabistan gibi ülkelerdeki Şeriat sisteminden oldukça farklı özelliklere sahiptir. Yani Şii merkezli şeriat yapısıyla Sünni Şeriat sistemi arasında önemli yapısal farklılıklar olduğu biliniyor. Örneğin İran’da az da olsa kadın; cumhurbaşkanı, bakan, milletvekili dahil olmak üzere devletin bütün kurumlarına aday olabilir.
Yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi: «1960 doğumlu, eğitimini Şii İslam’ın entelektüel merkezi kabul edilen Kum’da tamamladı. İdare ve hukuk alanında çalışmaya başladı ve 1985’te Tahran savcı yardımcılığı görevine atandı. 1988 İran-Irak Savaşı’nın ardından Humeyni tarafından oluşturulan ve siyasi idamları gerçekleştiren “Ölüm Komitesi’nde yer aldı. Bu nedenle muhalifler tarafından “katliamcı Ayetullah” olarak anıldı. 1989-1994 tarihleri arasında Tahran savcısı,1994-2004 tarihleri arasında Din Adamları Özel Mahkemesi’nde başsavcısı ve 2004-2014 tarihleri arasında da Yargıtay Birinci Hakimi/Yargıtay Başkanı olarak görev yaptı. 2009 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından yaşanan eylemlerin bastırılmasında önemli rol oynadı. 2016 yılında Ayetullah Hamaney tarafından ülkenin en büyük vakfı olan Astan-ı Kuds-i Rezerv’inin başına getirildi. Reisi’ye önemli nüfuz kazandıran bu görevde milyarlarca dolarlık servetin yönetimini üstlendi. 2019’da Yargı Erki Başkanı oldu. Göreve gelir gelmez hükümet yetkilileri ve önde gelen iş insanlarına karşı yolsuzluk davaları açarak Ruhani hükümetine yönelik eleştiriler yapmasıyla ön plana çıktı.
Reisi, 2017’deki cumhurbaşkanlığı seçiminde Hasan Ruhani’ye karşı aday oldu ve 15,8 milyon yani %38 civarında oy aldı. 7 Haziran 2021 yılında ise kullanılan oyların %60’ını yani 18 milyon oy almış ya da toplam seçmenin ancak %29’nun oyunu alarak Cumhurbaşkanı oldu. Veriler, Molla rejiminin muhafazakâr kesimlerin en etkili ve ön planda ismi olan, dini lider Hamaney’in de aktif desteğini alan Reisi’nin bu düzeyde düşük oy almış olması İran’ın politik geleceğinin büyük sürprizlere açık olduğunu gösteriyor. İran’ın politik geleceğinde İslamcı reformistlerin etki alanının artmasına paralel olarak çok daha radikal değişikliklerin gündeme gelmesi kaçınılmaz olacaktır.
Önümüzdeki yıllar, İran’da toplumsal politik hareketlerin yoğunlaşacağı bir döneme olacaktır. İnsan Hakları sorununda sicili oldukça kötü olan ve binlerce kişinin idamına onay veren Reisi’nin gelişme potansiyeli oldukça yüksek olan toplumsal hareketler karşısındaki tutumu merak ediliyor. Bugüne kadar izlediği politikalar ve hak ihlallerinde doğrudan sorumlu olması nedeniyle ABD tarafından yaptırım uygulanan birinin iç politik gelişmelerde nasıl bir strateji izleyecektir? Parlamento-Cumhurbaşkanı-Dini Lider üçlü grubun aynı politik çizgide olması İran’ın iç politikasındaki gelişmelerin seyrini etkileyecektir. Örneğin Şeriat düzenine rağmen toplumsal yaşamda şeriata dayanan yasaların pratikte fiilen uygulanmadığı ve iktidarın da bunu kabullendiğini söyleyebiliriz. Reisi, kanunların veya yasaların uygulanması için yeni bir süreç başlatabilir mi? Sertlik yanlıların iktidar gücü olması nedeniyle devletin baskısı ve toplumsal çatışmalar artabilir. Ancak bunun da uluslararası alanda bir yansıması ve karşılığı da olacaktır.
Muhafazakârlar toplumsal dinamiklerinin kaybetti
İran’da nüfusu yaklaşık 83 milyon, seçmen sayısı ise 59 milyondur. Oy kullanan seçmen sayısı ise 29 milyon olup toplam seçmenlerin yaklaşık %48’ini oluşturuyor. 30 milyon seçmen oy kullanmamış. Cumhurbaşkanı Reisi kullanılan oyların yaklaşık %60’ını almış. Yani almış olduğu oy yaklaşık 18 milyondur. Kullanılmayan ve oy kullanıp Reisi’ye verilmeyen oy miktarı yaklaşık 42 milyondur. Bu oran toplam seçmenin %71’ini oluşturuyor.
Tahran Seçim Kurulu Başkanı Şükrullah Hasan Beygi, Cumhurbaşkanlığı seçimleri için başkentte sandığa giden seçmen oranı bakımından somut bilgeler verdi :”Tahran (kırsal bölgeler dahil) eyaletinde, oy kullanma hakkına sahip, 9 milyon 815 bin 77 kişiden 3 milyon 346 bin 580’i oy kullandı. Bu rakamlara göre Tahran eyaleti genelinde oy kullanma oranı yüzde 36,4, Tahran merkezde ise yüzde 26 oldu.” dedi. Yani seçmen kitlesinin en yüksek olduğu Başken Tahran eyaletinin genelinde oy kullanmayanların oranı % 63,6, Tahran merkezinde oy kullanmayanların oranı ise % 74 olarak gerçekleşmiş. Yani 1979 İran İslam Devriminden bu yana en düşük katılım oranının gerçekleştiği seçim olarak tarihe geçti.
2017’de Hasan Ruhani’nin kazandığı seçime katılma oranı %73 olarak gerçekleşirken bu seçimde oran %48’de kaldı. Yani iki seçim arasındaki fark %25 daha düşük. 8 Haziran 2021 tarihinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerine oranın oldukça düşmesi sadece meşruiyet tartışması yaratmadı esasen molla rejiminin muhafazakâr kesimlerinin toplumsal dinamiğinin ne kadar zayıfladığını dahası artık toplumsal karşılığının kalmadığını gösteriyor. Hamaney’e oldukça yakın olan hatta halefi olarak görülen, muhafazakârlar içerisinde toplumsal desteği en güçlü olan Reisi’nin tüm seçmenlerin ancak % 29’nun oyunu almış olması, İslamcı Molla rejiminin toplumun desteğini ciddi oranda kaybettiğini gösteriyor. Bu nedenle önümüzdeki yıllarda, ister Hameney dini lider olarak kalmaya devam etsin, ister Reisi iki dönem cumhurbaşkanı olsun, isterse de parlamentoyu, yargıyı bütünüyle kontrol etsin toplumsal değişim kaçınılmazdır.
Resisi ve İran’ın yeni dönem bölgesel politikaları
İran’ın küresel güç dengelerinden önemli bir ülke olarak ön plana çıkması doğal olarak seçimle gelen ikinci lider düzeyindeki cumhurbaşkanlarının belirleyeceği politikalar merak konusu oluyor. İran’ın dış politikasında dini lider Hamaney’in önemli bir etkisi olmakla birlikte seçilen Cumhurbaşkanı’nın ile ‘ortak’ bir denge politikası uygulanmaya özen gösterilir. Dini lider dış politikada son sözü söyleyen kişi olmasına rağmen uluslararası ilişkilerde cumhurbaşkanı ön plana çıkmakta ve muhatap alınmaktadır. Bu nedenle dini lider-cumhurbaşkanı-parlamento dengesi gözetilir. Bir önceki Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile dini lider Hamaney arasında uluslar arası ilişkiler dahil olmak üzere bir çok konuda görüş ayrılığı olduğu gizlenmiyordu. Bölgesel ve uluslararası ilişkilerin yönünü belirlemede aralarındaki görüş ayrılıkları açık bir rekabete ve dolaylı bir çatışmaya dönüştüğü biliniyordu.
Reisi ile Hamaney arasındaki ilişkinin düzeyi dikkate alındığında özellikle uluslararası ve bölgesel politikalarda tam bir uyum sağlanacaktır. Peki İran’ın politikası hangi yönde gelişecektir? ABD’nin Kasım Süleymani’yi öldürmesinden sonra İran’ın özellikle Ortadoğu stratejisinde bir istikrarsızlık oluştu. ABD, İran’ın Suriye, Irak, Yemen ve Lübnan gibi ülkelerdeki gücünü çekmesi, buralardaki milislerin silahlandırılmasına son verilmesi, ülkelerin iç politikalarına karışmaması şartını ve kararlılığını göstermek için Süleymani’ye suikast yaptı. İran bu süreçten sonra söz konusu ülkelerdeki askeri gücünü sınırlamaya çalıştı ve fiilen geri adım attı. Yeni cumhurbaşkanı ise bölgesel politikalardaki önceliğini komşularıyla ilişkilerin geliştirilmesine vereceğini deklare etti. Yani yeniden ilgili ülkelerin iç işlerine müdahil olmada aktif bir siyaset izleyeceğini, Irak, Suriye, Lübnan, Yemen ve Filistin’deki milislerin destekleneceği mesajını verdi. Bunun bir başka anlamı İran önümüzdeki süreçte bölgesel çatışma alanlarında çok daha aktif olarak bulunmasıdır. Böylelikle Ortadoğu ilişkilerinde İran merkezli askeri krizin tırmanmasının önü açılmış olacaktır. Reisi-Hamaney ikilisinin Ortadoğu’da askeri çatışmaları teşvik ederek İran’ın etki alanını genişletme politikasını sözel bir kavram olarak değil de pratikte adım atarak derinleştirir mi? Bilinmez ama İran’ın uygulamak istediği politikaların ip uçlarını dikkate aldığımızda ‘yeni’ askeri-politik-diplomatik krizlerin habercisi olarak değerlendirebiliriz.
Nükleer Anlaşmada Uzlaşma Arayışları
Nükleer müzakereler nedeniyle ABD’nin kapsamlı ambargosuna maruz kalan ve bunun iç politikada ciddi sorunlar yaşayan İran, ‘yeni’ bir anlaşmayı imzalamak zorunda kalabilir. Ancak Reisi’nin, nükleer anlaşmaya balistik füze sistemlerinin dahil edilmesini kabul edilmesinin mümkün olmayacağını açıklaması, nükleer anlaşma krizinin devam etme olasılığının artacağını gösteriyor.
Biden yönetimi, ABD’nin geçmişte Reisi’ye yönelik yaptırım kararı almış olmasına rağmen İran ile anlaşarak Ortadoğu’nun askeri/politik krizini aşıp Uzak Doğu Asya’ya yönelmeyi planlıyor. Bunun için zorlayıcı olacaktır ve özellikle Viyana’da devam eden görüşmelerin olumlu sonuçlanması için baskıyı arttıracaktır. Biden, Turmp’ın yaptığı gibi Ortadoğu’yu bir kaos ortamına sürüklemez. Bunun bölgede ciddi siyasal sonuçları olacağını özellikle İsrail-S. Arabistan-Mısır arasında oluşan ‘olumlu’ dengeyi sarsacağını bilen yeni ABD yönetimi, Reisi-Hameney ittifakına rağmen uzlaşmada ısrar edecektir. Ancak beklenilen sonuç alınmadığı taktirde Biden yönetimi, Trump’ın ambargo kararını da aşan yeni bir süreç başlatabilir.
Biden yönetimi, Reisi ile ilişkilerini belirli bir dengede tutmak için bağını koparmaz ve İran’ın atacağı pozitif adımlara paralel olarak İran üzerindeki uluslararası ambargonun kaldırılması için gerekli mesajları verir. Aksi taktirde İran’a yönelik askeri-ekonomik-diplomatik baskılar çok daha fazla artar.
İran’da Kürtlerin, Balucilerin ve hatta Azerilerin etnik-kimlik merkezli demokratik taleplerinin çok daha fazla güncellenmesi ve yeni çatışma ortamlarının oluşması da kimseye sürpriz gelmemelidir, Bunun da bölgeye yansıması sanıldığından daha fazla olacaktır.
Sonuç: İran’ın yeni yönetimi, hem içeride son derece kırılgan olan toplumsal tepkiyi ortadan kaldırmak ve çok ciddi düzeyde ağırlaşan ekonomik sorunları çözmek, hem belirlediği askeri stratejiyi bölgede uygulamak hem de küresel güçlerle ‘nükleer anlaşmayı’ yapmak için çok yönlü bir politika belirlemeli ve diplomatik ilişkileri de bunu göre harekete geçirmelidir. Bütün bu dengeyi ne kadar korur, hayata geçirir şimdiden kestirmek zor.
İçeride baskıları arttırarak kontrolü sağlamak isteyen, bölgede etkinlik alanını genişleten, uluslararası ilişkilerde esnekliği tercih eden bir Reisi profili bulmak sürpriz sayılmaz.
Kaynak:kureselstrateji.org