NEWROZ VE “EKOLOJİK TOPLUM”

Newroz, bölge halkları için birleştirici gün sayılmalıdır. Kendi adıma bu günü, doğanın insan topluluklarına barış içinde bir arada ortak yaşamları için bir mesaj, bir pusula olarak gördüm. Newroz, siyasal erk hırsının karanlık bataklıklarında yüzen insan oğluna, farklılıkların bir arada yaşayıp, gelişme imkanını sunan doğanın yol haritasıdır, demek yanlış olmayacaktır. Akıl almaz farklılıkları bir arada yaşam dengesine kavuşturan doğanın gizi, insan topluluklarının özgür adil ve eşit yaşamı için önemli bir gösterge sayılmalıdır.

NEWROZ VE “EKOLOJİK TOPLUM”

NEWROZ VE “EKOLOJİK TOPLUM”

Mihraç URAL

Öncelikle Newroz piroz be!


Newroz, bölge halkları için birleştirici gün sayılmalıdır. Kendi adıma bu günü, doğanın insan topluluklarına barış içinde bir arada ortak yaşamları için bir mesaj, bir pusula olarak gördüm. Newroz, siyasal erk hırsının karanlık bataklıklarında yüzen insan oğluna, farklılıkların bir arada yaşayıp, gelişme imkanını sunan doğanın yol haritasıdır, demek yanlış olmayacaktır. Akıl almaz farklılıkları bir arada yaşam dengesine kavuşturan doğanın gizi, insan topluluklarının özgür adil ve eşit yaşamı için önemli bir gösterge sayılmalıdır.


Ancak ulusal devletler çağı ve kapitalist vahşet altında, ekolojik bir toplum oluşturma çok nebil bir önerme kalır. Doğanın gizi, insan aklının şeytansı yöntemleriyle baş etmekten çok uzaktır. Kısır çıkarları için insanın doğaya karşı yaptığı saldırı ve kıyım, sonu gelmez bir kara delik gibidir; Orantısız ve zalim devlet gücünün kuşatması ve baskısı altında ekolojik bir topluk kurma bu yanıyla çok zordur. Ancak böylesi asil bir algıyı diri tutup, sürekli güncellemek ekolojik dengeleri gözeten bir sorumluluk olmalıdır.


Murray Bookchin’nın ekolojik toplum önermesi, hiçbir halk için kolay inşa edilebilir bir önerme değildir. Doğanın gizi (ekoloji dengelerini sağlayan güç), hiçbir zaman doğadan kopup gelmiş, “yabancılaşmış” insan toplulukları için geri dönülebilecek bir tercih olamaz. Bu anlamda yabancılaşma asla olumsuzluk değildir. Tersine, devrimci bir ilerlemedir, ellerin bağımsızlaşması, alet yapma ve kullanma yetisiyle insan olma sürecinin başlaması varlığın doğal alemden kopmasını getirmiştir. Ekolojik sistemin bir parçası, mahkumu olmaktan çıkıp, onu egemenlik altına alan, kendisi için yararlı hale sokan yabancılaşma süreci aynı zamanda insanı insan yapan süreçtir. İnsanlık buna asla geri dönmeyecektir. Zira, kendi halinde doğanın parçası olacak bir yaşam, verili dünya siyasal ekonomik sistemde hiçbir şense sahip değildir. Gücü elinde bulunduranların yol kesiciliği, böylesi ütopik adımların önünde her türden engeli oluşturur.


Murray Bookchin:
“Toplumsal ekoloji”ye göre iktidarı-gücü tamamen ortadan kaldırmayı düşünmek, “yer çekimini” ortadan kaldırmayı düşünmek kadar saçmadır." Dedikten sonra “devlet aygıtını ele geçirmek” değil, ona karşı koyabilmek için karşı-kurumlara ihtiyacı var, bu karşı-kurumlar “Yüz yüze demokrasi yaratma fırsatına sahip olduğumuz belediyelerdir –şehir, kasaba ve köy meclisleridir” demesi bu meclislerin devlet gücü karşısında çaresiz kalacağının bir göstergesidir.Oysa, toplumun kendi kendini yönetmesi için kuracağı meclisler, egemen devletlerin engellerine çarparak tuzla buz olurlar. Bu engeller yaşamın her alanını kaplamışken onlardan bağımsız kurulacak meclislerin hiçbir karar yaşamda karşılık bulamaz. Bu bizi her adımda devletin barbarlığıyla yüz yüze getirmiş olacaktır.


“Aslında Bookchin’in bu görüşleri yeni de değildir. Yazarımızın doğada var olduğunu söylediği “erek”in ve “etik ilke”nin temelinde ünlü Rus anarşist Kropotkin’in görüşlerinde yer almaktadır. Kropotkin, doğayı “etik ve moral ilkeleri insanlığa öğreten bir öğretmen”, etiği “hem insanların hem hayvanların birlikte yaşamalarını sağlayan ekolojik bir ilke” ve bu ilkenin amacını da “istenilen yönde gidişi içgüdüsel olarak gerçekleştirmeye yönelik bir mutlak mükemmel sunmak” olarak açıklamaktadır. Kropotkin’in bu görüşlerinden hareketle, Bookchin de, doğada kendiliğinden bir bilinç ve ahlaklılık olduğunu söyler, ve bunların kaynağı olarak, gizilgüçlerin içgüdüsel olarak daha iyiye doğru evrimini gösterir”Doğadan yabancılaşarak kopup gelen insan ve insan topluluklarının dönüp gideceği yer, var olan sistemi aşacak bir ileri yönelim olacaktır gerisin geriye gidiş değil. Doğanın etik değerleri, dengelerini oluşturan gizli gücü hiçbir zaman insanlığı ileriye götüremez, İnsan bunlara hakim oldukça bunları yönettikçe, kendi içindeki hegemonya hırsını “insanın insana kulluğunu” da aşacak yönelimlere gidebilir.


Ekolojist akım, diğer akımlar gibi soldan gelen sistem içi çözüm akımıdır. Bu akım da sisteme karşı sistemin belediye meclisleri aracılığıyla mücadele edebileceğini ve başaracağı sanısındadır. ”Doğanın etik değerlerini oluşturan gizli gücün diyalektiğiyle” hayali özgür toplum kurulacağı ve bunun kapitalizme karşı duracağı sanısındadır. Kapitalizm bunların tümünü hallaç pamuğu gibi atar ve atık olarak döker. Sonuçta olan da budur.


Anlaşılmayan şey, sistemi sistemsel verileriyle aşılabileceği sanısıdır. Marks’tan bu yana tüm komünist sosyalistlerin en önemli handikabı budur; yeni üretim ilişkilerini kurmayı, eski üretim ilişkilerinin temel sınıflarından biri olan işçi sınıfının omuzlarına yüklemek gibi. “Ekolojik toplum” arayışçıları da aynı hataya düşüyor; kapitalist sistem alanında onu tarihsel gelişiminde ortaya çıkan yerel yönetimlerle o sistemi yıkabileceğini sanıyor. Oysa, insan kolektif akıl gelişiminin doğal seyri önünde engel olan anti demokratik dayatmalarla mücadele etmeyi ve bu kanalla sistemleri değiştiren bilgi ve teknolojinin ilerlemesini sağlamayı esas almak gerek. Bu alandaki gelişmeler eski sistemin tüm varlığını adım adım değiştirerek yeni üretim tarzlarını daha ileri ve geri dönülmesi mümkün olmayan gelişmeleri inşa edecektir. Yadsınmanın yadsınması esprisi de budur. Zira ekonomik sistemlerin değişimi, sistem içinde, sistemin kurumlarıyla ya da onların yeniden düzenlenmesiyle gerçekleşemez. Bunun için tarihsel birikimler gereklidir. PTT’ye karşı internet devrimi gibi süreçler oluşmalıdır. Bunun da yolu daha çok demokrasiden geçer; devrimci tarihsel görevlerimiz de burada anlam bulur.

Kendi adıma doğanın etik gizemli gücü peşinde koşarak “ekolojik toplum” kurma çabası yerine, tarih sahnesine çıkışı geç kalmış görevlerin ikamesine çalışılmalıdır. Bu, Kürdler için kaderini kendisinin tayin etmesi, siyasi haklarına kavuşma çabasıyla örtüşür, biz Araplar için ise vergilerimizle beslenen devletin resmi okullarında anadille eğitim hakkı ve Hatay davasının adil çözümünden geçer. Tarihin bu kesitinde, devrimci görevlerimiz burada anlamlı hale gelir.Newrozun , doğa adına bir arada kardeşçe yaşam mesajını böyle anlıyorum.