SURİYE’Yİ NASIL PARÇALAYALIM?

Muktedir emperyalist devletler kararlarını vermişler; Suriye 4 parçaya bölünecek! Bu parçalanmadan Türkiye de kendisine bir pay çıkarıp beşinci parçayı koparmak isteyecektir. Kuzeyde SDG’nin özerk yönetimi, güneyde Dürzilerin Sveyda’daki özerk yönetimi, güneyde Alevilerin özerk yönetimi, ortada merkezi Sünni devlet yönetimi... Türkiye ise Kürtler bahanesiyle mevcut işgal bölgelerini mümkün olduğunca elinde tutmaya, buna ek olarak Lazkiye’nin kuzeyinde Türkmen birkaç köy bahanesiyle bir Türkmen özerk yönetimi oluşturmaya çalışacak. Bu alanda askeri güç bulundurarak şimdiden zaten işgalini başlatmış durumda.

SURİYE’Yİ NASIL PARÇALAYALIM?
SURİYE’Yİ NASIL PARÇALAYALIM?
Mehmet Güzel 26 Ocak 2025
Muktedir emperyalist devletler kararlarını vermişler; Suriye 4 parçaya bölünecek! Bu parçalanmadan Türkiye de kendisine bir pay çıkarıp beşinci parçayı koparmak isteyecektir. Kuzeyde SDG’nin özerk yönetimi, güneyde Dürzilerin Sveyda’daki özerk yönetimi, güneyde Alevilerin özerk yönetimi, ortada merkezi Sünni devlet yönetimi... Türkiye ise Kürtler bahanesiyle mevcut işgal bölgelerini mümkün olduğunca elinde tutmaya, buna ek olarak Lazkiye’nin kuzeyinde Türkmen birkaç köy bahanesiyle bir Türkmen özerk yönetimi oluşturmaya çalışacak. Bu alanda askeri güç bulundurarak şimdiden zaten işgalini başlatmış durumda.
Muktedir emperyalist ülkelerin böylesi bir Suriye planı çıkarları gereğidir. Ordusu yok edilmiş, parçalanmış ve sürekli birbirleriyle çatışma halinde kalacak, dolayısıyla ömür billah yeniden toparlanamayacak bir Suriye istiyorlar. Libya gibi... Irak gibi! Böyle bir Suriye bir daha ne İsrail’e tehdit oluşturabilir ne de tırtıklanarak işgal edilmeye karşı durabilir. Böylece stratejik alanlarına ve su kaynaklarına İsrail tarafından el konulabildiği gibi petrol ve gaz kaynaklarına da el konulmaya devam edilebilecektir. Ve en önemlisi, Akdeniz’de kıta sahanlığında mevcut olan zengin petrol ve gaz rezervleri de yağmalanabilecektir. Böylesi bir Suriye, muktedir emperyalist ülkelerin ve Körfez devletlerinin emir talimatnameleriyle çalışan bir Suriye olacaktır.
Mevcut realite budur. Kaderi bu şekilde belirlenmiş olan Suriye’de bu planın hayata geçirilmesi kaçınılmaz gibi görünüyor. Bu planın hayata geçirilebilmesi için koşullar hazırlanıyor. İsrail, Dürzilerin ve Alevilerin hamiliğine soyunmuş durumda. Bu sayede Dürziler Sveyda’da egemenliklerini ilan ettiler. İsrail benzer açıklamaları Aleviler için yapıyor ve Sahil bölgesinde bir Alevi özerk yönetim için teşvikte bulunuyor. Aynı teşvikleri İngiltere de yapıyor. İngiltere yaptığı açıklamalarla açıkça Suriye’nin bölünmesini kabul etmesi halinde kurulacak Alevi partisine her türlü desteği vereceğini açıkladı.(¹) Suriye’deki Kürt hareketi zaten ABD’nin kanatları ve İsrail’in gözetimi altında.
Bu karmaşada Türkiye hızlıca, Türkiye’ye göç etmiş ne kadar Türkmen aile varsa hepsini toparlayıp Lazkiye’nin kuzeyine taşıdı ve yerleştirdi. Bununla yetinmedi; Karşı devrimle birlikte can güvenliği korkusuyla göç etmiş Alevi ailelerin ev ve iş yerlerine el koyarak Türkmen aileler yerleştirdi. Buradaki Türkmenlerin can güvenliği bahanesiyle Türkiye, askeri güçleriyle bölgeye girdi ve denetimindeki Türkmen cihatçı örgütleri güçlü askeri silahlarla donatıp askeri kontrol noktaları oluşturdu. Türkiye’nin bölgede uyguladığı taktikler, tıpkı Liva İskenderun’un (Hatay) 1939’da ilhak edilme sürecindeki taktikler gibi.
MANDACI AHMAKLAR
Suriye’de mevcut durum böyle iken emperyalist ülkelerin ve İsrail’in bu planları doğrultusunda propaganda yapmaya başlayan ahmaklar türedi. Bunların bir kısmı ısrarla ve sürekli bir şekilde İsrail güzellemeleri yaparak ABD ve İsrail himayesi altına girmeyi propaganda ediyor. Alevilik kisvesi altında Sünni düşmanlığı ve İsrail hayranlığı pompalamaya çalışıyorlar. Bütün bu katliamların, on yıllardır bölgede oluk oluk akan kanın ve yaşanan bütün zulmün baş sorumlusunun ABD -İsrail başta olmak üzere emperyalist ülkeler olduğunu ya bilmiyor ya da unutuyorlar. Belki de hesaplarına öyle geliyor.
Ahmaklarımız bunlarla sınırlı değil. Bir de mevcut karmaşada Türkiye mandacılığına soyunan mankurtlar var. Güya Alevilik kaygılarıyla hareket eder görünen bu Türkleşmiş “Arap Aleviler” Türkiye’yi, Suriye’deki Alevilerin hamiliği için davet ediyor. Bu akılsızların bir kısmı, Türkiye’nin müdahalesiyle Suriye’deki Alevi yaşam bölgesinin Türkiye’ye ilhakını istiyor. (²)
Gerek Türkiye’deki gerekse Suriye’deki Alevi toplumu şimdilik yeterli örgütlülüğe sahip olmadığı için bir siyasal boşluk doğmuş durumda. Bu siyasal boşlukta böylesi ahmaklar ortaya çıkıyor. Bu boşluk nedeniyle bazı şeyhler de Alevi toplumu adına hareket ettikleri iddiasıyla siyasal misyonlar üstleniyor. Siyasal hiçbir birikimi, ilkesi veya deneyimi olmayan bu şeyhler, kendine münhasır yalakalık, takiyecilik ve devlete tapan anlayışlarıyla Türkiye devletinden himaye ve hatta ilhak talebinde bulunuyor. Gerek bu tip şeyhler gerekse de Türkleşmiş Kemalist Araplar, Devlet söz konusu olunca yalakalıkta sınır tanımazlar. “Askerin ayağına taş değmesin”den başlar orduyu Şam’a kadar gönderirler! Bunlar da, 13 yıldır Suriye’deki bütün cihatçı katillerin Türkiye’den ve bu devletin organizasyonu ile geçtiğini, binlerce tır silahı bu devletin verdiğini, Suriye’de ölen her canın, akan her damla kanın sorumlusunun bu devlet olduğunu unutuyorlar. Ya da bilerek bunu reddederek “kutsal devlet”lerine toz kondurmuyorlar.
Netice itibariyle gerek İsrail gerekse de Türkiye mandacısı ahmaklarımız aynı noktada buluşuyor: katilimizin postalını yalamak! Mandacılığına soyundukları ve güzellemesini yaptıkları ülkeler, bölgemizdeki bütün sorunların temel sorumlusudurlar. Bu haliyle bu akılsızlar, kasabının bıçağını yalayan kurban pozisyondadırlar ama bunun bile farkında değiller.
REALİTE İLE DOĞRU ARASINDAKİ TERCİH
Suriye’nin mevcut durumu ve kendisine biçilen parçalanma kaderi bu ülkede yaşayan hiçbir halk topluluğunun nesnel çıkarlarına uygun değildir. Aynı zamanda bütün bölge halklarının da çıkarına uygun değildir. Başta Aleviler olmak üzere Suriye’de yaşayan hiçbir toplumsal kesim mevcut realite budur diyerek emperyalizmin dayattığı kaderi kabul etmek zorunda değildir. Tam tersine, kendisine biçilen bu radikal İslam gömleğini dar bulan bütün Suriye halkları bu kadere karşı mücadele etmek zorunda. Seküler, laik, eşit, demokratik ve birleşik bir Suriye, bu halkların hedefi olmak zorundadır. Mevcut realite kalıcı değildir ve olamaz. Eski yönetim yıkıldı ama yenisi kurulmadı, kurulamadı. Bu gidişle kurulamayacak da. HTŞ’nin iktidar kuracak birikim, yetenek, kadro ve potansiyeli yok. Ordu oluşturacak gücü de yok. Mevcut yönetim, rüzgar esse yıkılacak kadar zayıf ve egemenlikten uzak. Alevisi, Hristiyanı, Sünnisi, Dürzisi ve Kürdüyle Suriye’nin demokratik güçleri toparlanıp kendilerini dayatırlarsa mevcut siyasal İslamcı yönetim bunların karşısında duramaz.
Mevcut realitede yapılması gereken, ölümü gösterip sıtmaya razı etmek isteyen emperyalist projelerin hizmetine koşmak değil, bunların karşısında halklarımızın nesnel çıkarlarını temel alacak olan doğruların arkasında durmaktır. Suriye tarihi bu birikim ve deneyime sahiptir. Fransız işgali altındaki Suriye’de Dürzi, Sünni ve Alevi bölgelerinde işgale karşı yürütülen direniş mücadelesi, bölünmeyi değil Suriye’nin bütünlüğünü temel almıştı. Sahil bölgesindeki direnişi yürüten şeyh Salih Ali, Fransa’nın Alevi Devleti vaadini elinin tersiyle itmişti. Sünni ve Dürzi diğer direniş liderleri de benzer teklifi aynı şekilde reddetmişlerdi. Sonuçta Suriye’nin birliği içinde işgale karşı mücadele başarı kazanmıştı. Bu deneyim Suriye halklarının tarihsel hafızasında tazeliğini koruyor. Ve eninde sonunda bu deneyim bugüne ışık olacaktır. Suriye halkları yirminci yüzyıl boyunca anti emperyalist ve İsrail kurulduğundan beri onu tanımayan anti Siyonist bir duruş ilkesine sahiptir. Bu çizgiye sahip olan bu halklar uzun süre ne Siyonizm’in onursuz hâkimiyetine ne de siyasal İslam’ın taassubuna razı olur. Zorlu ve uzun bir süreç gerekebilir ama Suriye, kendisine yakışan birleşik , adil ve seküler bir yönetimi kuracaktır.
Suriye’de yönetimin yıkılmasıyla birlikte özellikle de bu ülkenin dışındaki kimi şahsiyetler kendi kendilerine gelin güvey olarak kendilerine münhasır misyonlar üstlendiler. Kimisi Alevi Partisi kurma inisiyatifi aldığını ilan etti, olmadı hedefi dernek kurmaya geri çekti, o da olmayınca gösteri yapmak için yanında, fotoğraf çekmek için bile olsa ikinci kişiyi bulamadı. Ama öte yandan Suriye’deki ve Türkiye’deki Alevi toplumu adına kader belirliyor!
Konu, kendilerini bir şey sanan bu kişilerle sınırlı kalsa bu konuda bir cümle bile kurmayı gereksiz kılacak kadar önemsiz sayılırdı. Ancak alttan alta bu hizmeti İsrail ve Türkiye adına üstlenmiş ve konuyu oldu bitti’ye getirerek bir DeFacto sonuç elde etmeye çalışan, bunun için sanal olduğu anlaşılan bir siyasi parti kuran, bu görüntü altında Sahil bölgesi ve Liva İskenderun halkı adına kararlar alıp duyurular yapan hatta referandum tarihleri ilan eden kesimler türedi. Kimileri de Suriye’deki Alevi halka direktif verircesine projeler üretip dayatıyor. Diasporadaki bu kesimler, kendi misyonları olan ‘destek olmak’tan çok daha ötesi olan, ‘belirleyici olmak’ rolüne soyunmak istiyorlar. Bu çaba hayatın gerçekliğine terstir ve pratik hiçbir sonucu olamaz.
Türkiye’deki şeyhler ve diğer mandacı akılsızlar ise bu çabalarıyla Alevi toplumuna fayda sağlamak yerine cellatlarına hizmet ederek Alevi toplumunu kalıcı esarete mahkum edecek bir çaba içinde bulunuyorlar.
Sonuç itibariyle hiçbirinin belirleyici rolü olmayacaktır. Ne diasporadaki İsrail seviciler ne kendine münhasır proje üreticiler ne de Türkiye’deki Türkleşmiş Araplar ile şeyhler... Belirleyici olan, Suriye’deki Alevi halk ve diğer kader ortağı olan seküler halkların kendisidir . Orada oluşturulacak örgütlenme veya örgütsüzlük, gelişecek olan mücadele veya teslimiyet Suriye’nin de Alevi toplumunun da kaderini belirleyecektir. Dışarıdakilerin misyonu destek olmaktan öteye gidemez. Bu destek son derece önemli ama bu durumdaki kişiler tali pozisyon yerine asli pozisyona geçmeye çalışmamalıdır. Hoş, çalışsa da bunu yapamazlar.
______________________________________