Yapay Yargı Krizi ve AKP’nin “Sürekli Darbe” Politikası

Yargıtay üçüncü ceza dairesinin, Anayasa Mahkemesi’nin TİP milletvekili Can Atalay kararına karşı çıkarak, üstüne bir de Anayasa Mahkemesi’nin dokuz üyesi hakkında suç duyurusunda bulunması, ilk bakışta yargı üzerinden bir AKP-MHP kavgası olarak algılandı. Hatta bazı Akp’liler dahi Yargıtay’ın bu tutumuna karşı eleştirilerde bulundular.

Yapay Yargı Krizi ve AKP’nin “Sürekli Darbe” Politikası

Yapay Yargı Krizi ve AKP’nin “Sürekli Darbe” Politikası

Kemal Erdem

Yargıtay üçüncü ceza dairesinin, Anayasa Mahkemesi’nin TİP milletvekili Can Atalay kararına karşı çıkarak, üstüne bir de Anayasa Mahkemesi’nin dokuz üyesi hakkında suç duyurusunda bulunması, ilk bakışta yargı üzerinden bir AKP-MHP kavgası olarak algılandı. Hatta bazı Akp’liler dahi Yargıtay’ın bu tutumuna karşı eleştirilerde bulundular.

Çok kısa bir süre sonra Erdoğan’ın Yargıtay’ın bu kararını savunarak kendi partisinde Yargıtay’a karşı çıkan itirazları bastırmasından sonra, bu kararın arkasında Cumhur ittifakının olduğu ortaya çıktı. Cumhur ittifakı açıkça Yargıtay üzerinden Anayasa suçu işleyerek, geçmişten beri gerçekleştirdiği (özellikle AKP) küçük ölçekli darbelere bir yenisini ekledi.

Peki Cumhur ittifakının bu küçük ölçekli darbe ile hedeflediği nedir ?

Rejimin muhalefetten gelen baskıları sürekli olarak tersine çevirerek kendi stratejisine kanalize etme anlayışını bu siyasi manevrada da görüyoruz. Rejim muhalefete karşı (özellikle de Gezi’cilere) kendi tutumunun bir başka kurum tarafından boşa çıkarılmasını, kendi iktidarı ile rejimi için bir tehdit saymaktadır. Rejim hem içerik olarak hem de biçimsel olarak yeni rejimin tek bir anlayışa sahip olmasını istemektedir. Yerel seçimlere giderken iktidarın otoritesini zayıflatacak bir politikaya izin vermek istememektedir.

Öte yandan bu kısa dönemli (yani Can Atalay’ın içeride tutulması politikası) taktiği , Anayasayı değiştirmek için bir fırsata çevirmek istemektedir. Böylece yerel seçimlere doğru giderken yeni Anayasa söylemini ve bu söylemin gerici içeriğini öne çıkararak bir yandan muhalefeti bölmek öte yandan da kendi gündemini baskın hale getirerek psikolojik üstünlük elde etmek istemektedir.

AKP’nin bu siyasi manevrayı, MHP’nin etkin olduğu Yargıtay üzerinden yapması ise MHP’ye bir güven verme taktiğidir. Çünkü MHP’nin Süleyman Soylu’dan sonra ortaya çıkan ve kendisine dokunan bazı temizlik hareketlerinden rahatsız olduğu bilinmektedir. Bu siyasi hamle MHP’yi de bir ölçüde yatıştırma hareketidir.

Rejim bütün bu politikaları da uzun dönemli olarak aslında yasal muhalefeti belirli bir çerçeveye sokmak için kullanmaktır. Anayasa değişimi yasal muhalefetin giderek boğazının daha fazla  sıkıldığı ve toplum nezdinde daha da etkisizleştirildiği bir sürecin kapısını aralayacaktır.

Erdoğan hiç hız kaybetmeden sürekli olarak kendi rejimini derinleştirmektedir. Seçim manipülasyonunu da başarılı bir şekilde gerçekleştirdikten ve kendine olan güvenini tekrar kazandıktan sonra artık hiçbir engelin önünde olmadığına inanmaktadır.

Ama anlamadığı şey darbeyi devlet içinde (gerçi bu da tam olarak devreden çıkmış değildir) etkisizleştirirken, rejimine karşı şiddetin tarihsel siklet merkezini de toplum içine kaydırmaktadır.